7 Temmuz 2024 Pazar

Euro 2024 Notları & Hollanda: 2 - Türkiye: 1

Oyun ve sonuç açısından 2008 Almanya yarı finaline çok benzer bir maç oldu. 2008'de turnuvanın en büyük sürprizlerinden biri olarak yarı finale kadar gelmiş, Almanya karşısında turnuvanın kendi adımıza en iyi oyununu oynamış, skorda da öne geçmiş ancak son dakikalarda gelen iki golle maçı kaybetmiştik. Bu maçın da hikayesi benzer bir şekilde gelişti, çeyrek finallerdeki 8'li arasından en büyük sürpriz bizdik, 60'a kadar en iyi oyunumuzu oynadık, skor olarak öne geçtik ancak 70-75'te üst üste gelen iki gol maçı Hollanda'ya getirdi.

Maçın ilk 10 dakikasında Hollanda ikinci bölgeyi çok rahat geçerek ceza sahasına topu taşımayı  başardı. Burada dikkat çeken unsur bu atakların kanatlardan ziyade daha çok merkezden gelişmiş olmasıydı. Bu durum bir tesadüften ziyade kuvvetle muhtemel Montella'nın planladığı bir şeydi, Gakpo-Dumfries'in etkinliğini kısıtlayarak hücum aksiyonlarını üreticiliklerinin daha sınırlı olduğu merkezden yapmaya zorlamamız sonuç verdi, bu dilimde her ne kadar oyun üstünlüğü Hollanda'da da olsa bu ciddi bir pozisyona dönüşmedi. İlk direnci bu şekilde kırdıktan sonra 15'ten sonra oyunun ibresi de ufak ufak bize dönmeye başladı, topa sahip olma oranımız her geçen dakika arttı ve dolaylı olarak Hollanda'yı adım adım kendi yarı sahasına hapsettik. Gol de bu baskının sonucu 35'de geldi. 70'te skor 1-1 olana dek de planını işletmeye devam eden bir takım vardı sahada, geride az adamla yakalanmadık veya çıkışlarda basit hatalar yapmadık; hücum tarafında ise Barış'a uzun vurduğumuz toplar ve Arda'nın orta sahadaki oyun kuruculuğu sayesinde fırsatlar yakalamaya devam ettik. Skoru 1-1 yapan gol aslında oyun akşında gayet beklenebilirdi ancak hemen 5 dakika sonrasında ikinci golün gelmesi maçın fişini çeken unsur oldu. Oyunun her iki tarafında da oldukça iyi geçen bir 70 dakika sonra 5 dakikada yenen 2 golü futbol sınırları içinde açıklamak mümkün olmuyor maalesef. Değişiklikler için ikinci golün gelmesini beklemek yerine örneğin 60 civarında Kerem-Okay oyuna girseydi farklı bir skor görebilir miydik, bu da aklımızda hep bir soru olarak kalacak.

Bu takımın uzun vadede önü gayet açık. Oyun disiplini ve oyun içi reaksiyonlar açısından böylesine genç bir kadronun bu denli bir performans göstermiş olması gerçekten takdire şayan. En basitinden 2-1 sonrası verilen reaksiyon ve buna istinaden bulduğumuz sayısız pozisyon bunun bir kanıtı olsa gerek. Geriye düştükten sonra bir psikolojik çöküş yaşayıp 75-90 arası cevap verememek de gayet olası bir senaryoydu ancak -sonuca ulaşmasa da- bunun tam tersini gördük. Türkiye milli takımının hoca ve oyuncu grubu açısından bir istikrara kavuşması şimdiye dek pek mümkün olmadı ancak uzun süre sonra ilk defa önümüzde bunu sağlamak için ciddi bir fırsat var. Hocayı ve kadroyu sürekli kurcalayarak bu fırsatı heba etmek yerine bu iskeletin iyice sağlamlaşmasına müsaade etmek, 2026 Dünya Kupası katılımından başlayıp Türkiye'de yapılacak Euro 2032'ye dek uzanacak güzel bir hikayenin yazılmasına vesile olabilir. 

Spor hikaye anlatımında çok kullanılan bir tabir vardır: 'hep oralarda olmak'. Bu tabir bir tık klişe olsa da aslında ana fikri çok önemlidir: 'hep oralarda olamayan' takımların bir seferlik başarılarının iyi bir orta/uzun vade planlama ile bir istikrara kavuşması. Türkiye milli takımının da önünde iki seçenek var: ya 10-15 senede bir turnuvalarda sürpriz yapan ülke kimliğimizi devam ettireceğiz ya da istisnasız her turnuvaya katılan, turnuva içinde de minimum 2.tur gören -en güzel örnek İsviçre- bir takıma dönüşeceğiz. İkinci opsiyondaki senaryoya ulaşmak haliyle daha zor ama kesinlikle daha kıymetli. Bu takımın yıllar içerisinde büyümesini ve ikinci opsiyona doğru adım adım kaymamızı izlemek en büyük hayalimiz.

6 Temmuz 2024 Cumartesi

Euro 2024 Notları & İspanya: 2 - Almanya: 1

Turnuvanın isim açısından şu ana kadarki en büyük maçı oldu İspanya-Almanya. Favori iki ülke, buna ek olarak iki taraf da çeyrek finale kadarki yollarında bunu iyi oyunla da desteklediler. Bu tarz eşleşmelerde yüksek profillerin doğal sonucu olan yüksek beklenti genelde yerini oyun ve hikaye açısından hayal kırıklığına bırakır ama bu maç kesinlikle onlardan biri değildi. Çok yüksek tempolu, oyun üstünlüğünün sürekli el değiştirdiği, zaman zaman da oldukça sertleşen bir maç izledik. 

Bu iki takımın ortak yönlerinden biri de -elbette sağlık ve kart durumlarının da kendilerine yardımcı olmasıyla- ilk 11 istikrarları, bu açıdan turnuvanın ilk 4 maçında ilk 2 sırada sayabiliriz hatta kendilerini. İspanya bu istikrarı devam ettirdi ve de la Fuente ideal 11'iyle başladı, Nagelsmann ise sürpriz sayılabilecek bir hamleyle 3 değişikliğe gitti; Wirtz-Mittelstadt-Andrich yerine Sane-Raum-Emre. Özellikle Raum ve Emre Can'ın oyunun sertliğini arttırmaya yönelik hamleler olduğu anlaşıldı, nitekim Almanya'nın maçın fiziksel sertlik dozajını yukarda tutma niyeti ilk dakikadan itibaren kendini belli etti. İspanya'nın genç ve yetenekli kadrosuna karşı oyunu ayakların kalitesinden çok fiziksel mücadele odaklı bir noktaya çekme planı kağıt üstünde anlaşılabilir, nitekim ilk devrede de nispeten işledi. İspanya daha çok pozisyona giren taraf olmasına rağmen topu daha çok ayağında tutan ve tempoya yön veren Almanya'ydı.

10. dakikada sakatlanan Pedri'nin yerine oyuna giren Dani Olmo'nun ikinci devre başında gelen golü ise maçın gidişatını haliyle değiştirdi. İspanya bu noktadan sonra geri çekilerek kontra imkanlarını kovalama planına geçti. Ön üçlü Yamal-Morata-Neco'nun oyundan alması da bunun doğrudan bir göstergesi oldu adeta, de la Fuente biraz da risk alarak tamamen maçı 90'da bitirmeye odaklandı. Almanya'nın gol yedikten sonraki reaksiyonu oldukça iyiydi, oyuna rakip sahaya yığma ve kapanan savunmaya karşı üretim açısından başarılı bir sınav verdiler, bunun sonucu olarak çok sayıda pozisyona girmeyi de başardılar. Nagelsmann da Wirtz-Füllkrug-Andrich hamleleriyle bunu destekledi, Almanya bu değişikliklerle bir nevi ideal 11'ine dönmüş oldu. Gol de 89'da oyuna sonradan giren oyunculardan biri olan Wirtz ile geldi. 

Son dakika golüyle maçı uzatmaya taşıyan ekip uzatmaların daima favorisi olur, turnuvaların eleme maçlarının yazılı olmayan kuralıdır bu. Bunun en yakın örneği İngiltere-Slovakya maçı, son dakikada maçı uzatmaya taşıyan İngiltere, uzatma diliminin hemen ilk dakikasında Kane ile golü bulup fişi çekmişti. Bu maçta da benzer bir beklenti Almanya için oluştu, İspanya'nın ön üçlüsü oyundan alınmışken ve ivmeyi arkalarına almışken işi penaltılara bırakmadan bitirmeleri lazımdı ancak oyun olarak bunu destekleyemediler. Cezayı kesen isim de 119'da Merino oldu ve iş penaltılara kalmadan bitti ama beklentilerin aksine İspanya lehine bitti.

İspanya turnuvanın en pozitif futbolunu oynayan takımlarından biri, belki de birincisi. Hocalarının bu oyuncu grubu alt yaş gruplarında çalıştırması ve şimdi de A takım turnuvasında başlarında olması gibi çok güzel bir hikayeye de sahipler. Yarı finalde ise Fransa karşısında kendilerinin tamamen zıttı bir ekolü ve hocayı devirmeye çalışacaklar, tarafsız izleyicilerin desteğini alacaklarını öngörmek çok zor olmasa gerek.

26 Haziran 2024 Çarşamba

Euro 2024 Notları & Çekya: 1 - Türkiye: 2

Milli takımların çoğunda alışılagelmiş bir takım karakteri ve onun üzerinden inşa edilen bir kimlik var. Bu kimliği değiştirmek, üzerinde oynayabilmek kulüp takımlarında nispeten daha kolay; hoca, yönetim veya oyuncu grubundaki bir değişiklik takımın kimliğini ve oyuna yaklaşımını sezondan sezona çok farklı noktalara götürebiliyor. Milli takımlarda ise bu değişikliği yapmak ise nispeten daha zor. Jenerasyonlar değişse de, takımların başında birbirinden çok farklı tarzda hocalar bulunsa da o kimlik yerinde kalmaya devam ediyor. Bizim kimliğimiz ise duygularla yaşayıp duygularla ölmek üzerine kurulu. Avrupa'da oynayan oyuncuların kadrodaki ağırlığı her geçen sene artıyor, ilk defa büyük bir turnuvada takımı başında bir Avrupalı hoca var ancak bu karakter hala yerinde. Tam olarak 'Bir insanı ülkesinin dışına çıkarabilirsin ama insanın içinden ülkesini çıkaramazsın' durumu. Bu karakterin doğal sonucu olan yoğun volatiliteyi de turnuva sonuçlarımızda gözlemlemek mümkün; 2002-2008'de nasıl dünyanın/Avrupa'nın ilk 4'üne kendimizi attıysak, 2016-2020'de ise dibe çakıldık, ortası yok. 

Hrant Dink bir yazısında şöyle bir cümle sarf etmişti: "Türkten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan Ermeninin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur." Bu cümle haliyle dışarıdan yanlış anlaşılmaya çok müsait -ki yanlış anlaşıldı da- ancak Dink'in sonradan bizzat kendi de ifade ettiği üzere anlatmaya çalıştığı şey şu: Ermeniler Türklerle olan geçmişlerine takılı kalıp onun nefreti üzerinden bir düşünsel dünya kurmak yerine kendi içlerine dönmeli ve kimliklerini Türk veya herhangi bir başka dış etkene karşıtlık yerine doğrudan kendileri üzerinden oluşturmalı. Çok kıymetli bir argüman ve bunu aslında Türk milli takımına da adapte etmek mümkün. Bu takımın bir kimliği var ve bu değişmeyecek. Bu kimlikle çatışmak, bu kimliği tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak görmek, kendimizi daha 'Avrupai' yapmaya çalışmak yerine bu kimliği kabul etmek ve kendisiyle daha barışık bir ilişki kurmak lazım artık. Bu takım bu turnuvada ve ilerideki diğer turnuvalarda eğer bir şey başaracaksa hikayesinin başrolünde serinkanlılık  yerine duygu yoğunluğu olacak, nitekim daha grupları yeni bitirmiş olmamıza rağmen 3 maçta bir turnuvaya bedel sayılabilecek miktarda drama yaşadık, hem olumlu hem olumsuz olarak.

Elbette bu demek değil ki saha içinde sakin olduğumuz süre miktarını -özellikle skor de lehimizeyse- arttırmamıza gerek yok, aksine bu genç oyuncu grubunun bu maçtan çıkaracağı en büyük ders bu olmalı. 1-1 sonrası sahadaki görüntü oldukça tedirginlik vericiydi; 10 kişi kalmış bir rakibe karşı ciddi bir panik hali ve titreyen ayaklar. İşin daha absürt olan tarafı ise bu sekansta Çekya oyun üstünlüğünü de ele alamadı, ceza sahasına doğru uzun top sıkmanın yanına destekleyici bir B planı dahi bulamadılar. Aslında topu yere indirip, 2-3 dakika da paslarla topu olabildiğince yerde tuttuğumuzda bu durumun kolayca çözüleceği belliydi, nitekim 85'e doğru çözüldü de ancak golle 85 arasındaki 15-20 dakikalık sekans kabus gibiydi, başka bir takım veya 11 kişilik bir Çekya cezayı pekala kesebilirdi. Bu tarz kriz durumlarında tek çözüm kalenin önüne otobüs çekip tam kadro topun karşısında kalmak veya topu kaptıktan sonra paslarla tempoyu öldürmek de değil, zaten bu takım bunları yapabilecek bir takım da değil. Baskının kırılıp topun rakip yarı sahaya bir şekilde geçirildiği bir anda ceza sahasından çekilecek rastgele bir şut bile oyununun gidişatına etki edebilir, tıpkı Okay'ın 85 civarında çektiği şutta olduğu gibi. O şut kaleyi bulmadı ama Çekya'nın oyunu boğmasını gerileten bir etkiye sahip oldu, maçın kesinlikle kırılma anlarından biriydi.

Bireysel performans olarak öne çıkan üç isim var: Barış, İsmail ve Ferdi. Barış'ı forvette kullandığımızda potansiyelinden tam anlamıyla yararlanamıyorduk, sağ açığa geçince fiziksel ve atletik becerilerini sahaya yansıtabildi. Hakan'ın golünde asist direk onun olmasa da pozisyonun yaratılışı onun sayesinde, buna ek olarak Arda ve Kenan'a -gole dönmese de- iki tane net servis yaptı. İlk 2 maçtaki etkili olmayan performansının ardından böyle bir 90 dakika çıkarması psikolojik direnç açısından da üst düzeye çıktığını gösteriyor. İsmail orta sahada kusursuza yakın bir oyun oynadı, sıkıntılı anlarda Çekya'nın bir üst vitese geçememesinin yegane sebebi oldu. Ferdi ise oyununu artık bir standarda oturttu, her maç ne alabileceğimizi bildiğimiz oyuncular listesinin başında geliyor kendisi. Avusturya maçında Hakan ve Samet cezalı, Montella mecburen yine kadroda değişikliğe gitmek durumunda. Geride dörtlüde bek ikilisini bozmayıp stoperde Abülkerim-Merih en yakın seçenek. Orta sahada Kaan'a herhangi bir maçta bir ihtiyacımız varsa Avusturya karşısında iki ihtiyacımız var, dolayısıyla Kaan-İsmail çapa ikiliyi kullanmak en doğru seçim olacaktır. İleride ise tıpkı bu maça başladığımız 4-6-0 dizilişi gibi forvetsiz dizilişle başlayıp oyunun gidişatına göre Cenk'i oyuna alma konusunda ise daha erken davranmayı tercih edebilir Montella.

24 Haziran 2024 Pazartesi

Euro 2024 Notları & Hırvatistan: 1 - İtalya: 1

 


Son dakika, hatta son saniye gollerinin damga vurduğu bir turnuva oluyor şimdiye kadar. İlk 2 maç günündeki sayısız miktardaki 90+ goller ve dünkü maçlarda neredeyse eş zamanlı olarak gelen ve Almanya'yı liderliğe, Macaristan'ı da çok büyük ihtimalle 2.tura taşıyan gollerin ardından listeye bir yenisi de bu maçta 90+8'de Zaccagni tarafından eklendi. Oyun kalitesi ve maç zevki oldukça üst düzeyde seyreden turnuvada bu tarz gollerin gelmeye devam etmesi de hikaye çeşitliliğini iyice katlıyor haliyle.

90+8'e kadar aslında maçın hikayesi tamamen Hırvatistan'ın istediği şekilde gelişti: topa daha fazla sahip olan ve orta sahada üstünlüğü ele geçirmiş bir Hırvat takımı, rakip kalede neredeyse hiç tehlike yaratamayan bir İtalya, 55'te kaçan penaltıdan hemen 1 dk sonra İtalya'nın moralini olabilecek en kötü biçimde bozacak bir şekilde gelen Modric golü ve sonrasında da oyunun kontrolünü nispeten elde tutmayı başarabilme...Zlatako Dalic'e maçın senaryosunu çizdirseler buna yakın bir şey çıkarırdı herhalde. Oyunun gidişatını bu kadar elinde tutabilmelerinin en büyük sebeplerinden biri genç İtalya kadrosuna kıyasla bu tip maçları oynamaya alışkın tecrübeli bir oyuncu grubuna sahip olmalarıydı. Nitekim ilerideki bitiricilik sorunları belki de sonlarını getirmiş oldu, 55-90 arası 2. golü bulabilseler şu anda bambaşka bir noktada olacaklardı. Grubu 2 puanla 3. bitirdiler ve grupların mevcut durumlarına göre bir üst tura kalmaları mucizeye bağlı. Modric liderliğindeki altın jenerasyon için kalp kırıcı bir son oldu, nitekim kazanmaları halinde turnuva yollarının da açıklığı sayesinde yine bir yarı final-final yapma ihtimalleri hiç de az değildi.

İtalya cephesinde ise bu son dakika golüyle gelen gruptan çıkmanın ileriki turlar için ciddi itici bir motivasyon etkisi sağlayacağı aşikar. Son şampiyon apoletine sahip olmalarına rağmen bir kadro yenileme sürecinden geçen ve kadro kalitesi açısından turnuvanın favorilerine kıyasla daha hafif kalan bir takım İtalya. Nitekim bunu gole ihtiyaç duydukları 55-90 arası sekansta net bir şekilde hissettirdiler, oyunu rakip yarı alana yıkmayı başarabilseler de bunu pozisyona çevirme konusunda çok üretken olamadılar. Spaletti'nin golden sonra sahaya önce Chiesa, sonra Scamacca'yı atması pozisyon çeşitliliği açısından pek bir şey değiştirmese de ön tarafa bir hareketlilik getirdi ve sonunda da 90+8'de yine oyuna sonradan giren Zaccagni ile eşitliği buldular. İtalya kadro kalitesinden bağımsız olarak kendini eleme turlarına attıktan sonra her daim tehlikeli olur, 2. turda da rakipleri İsviçre olacak, o turun en keyifli maçlarından biri olmaya şimdiden aday.


23 Haziran 2024 Pazar

Euro 2024 Notları & Türkiye: 0 - Portekiz: 3

 

Maçla ilgili herhangi bir okumayı Montella'nın kadro tercihlerinden bağımsız olarak yapmak imkansız. 4 gün önce kazanan ve ivmeyi arkasına almış bir kadrodan 3 değişiklik yapmak çok iddialı bir hamle ve sonucu da böyle olduğunda eleştirilmesi elbette çok doğal. Kağıt üstünde bakıldığında değişikliklerin ikisinin mantıklı bir gerekçesi var gibi gözüküyor; Leao'yu karşılamak için Mert yerine Zeki daha iyi bir seçim, geçiş hücumlarında kanattan üreticilik açısından Kerem Kenan'a kıyasla daha tecrübeli olabilir. Arda-Yunus'un ise oyun olarak elbette açıklanır bir tarafı yok ancak hocanın demecine göre sakatlık sebebiyle dinlendirildi.

Aslında ilk gole kadar sahadaki oyun oldukça pozitifti. Savunmada sağlam duran, rakibe fazla pozisyon vermeyen, çıkışlarda basit hata yapmayan bir görüntü; hücum planı olarak ise geriden uzun toplarla orta sahayı doğrudan geçip kaleye kanatlar üstünden inmeye çalışma. Bu plan işledi de, Portekiz'in topla oynama oranı daha yüksek olsa da rakip ceza sahasında daha fazla tehlike üreten takım Türkiye'ydi. Topu tamamen rakibe veren bu kurguda kanatların etkili kullanılması önemliydi, buradaki üretime destek vermek adına dizilişte santrforda olsa da Barış'ın da zaman zaman çizgiye geldiğini gördük. Nitekim 21-27 arası 6 dakika arayla gelen iki gol oyunun akışını tamamen bozdu ve takım da buna hiç iyi bir cevap veremedi, bunda ikinci golün yenilme şeklinin getirdiği moral çöküntüsünün de etkisi oldu mutlaka. 2-0 sonrası oyunun tamamen kopması sebebiyle iki taraf adına da taktiksel olarak konuşulacak pek bir şey yoktu, Portekiz geri kalan 60 dakikayı nerdeyse hiç efor sarf etmeden ve üstüne 1 gol daha atarak tamamladı, Türkiye ise skorun getirdiği psikolojik durum ve de puan almanın gruptan çıkma konusunda şart olmamasının akıllarda olmasının getirdiği rahatlıkla neredeyse hiçbir reaksiyon vermedi, puan durumu açısından böyle bir rahatlık olmasaydı ve bu maçtan puan (veya averaj arttırma) gerekseydi gerekli reaksiyon gelebilir miydi, orası da şüpheli.

Arda'nın sakatlık/yorgunluk durumunun detaylarını bilmiyoruz ancak sağlıklı olduğu zaman ilk 11'e yazılacak ilk isim olması gerektiği ve hatta oyunun tamamen onun üstünden kurgulanması gerektiği aşikar. Arda gibi profillerin oyuna etkisi doğrudan dizilişle ve oyun kurgusuyla açıklanamıyor, oyunun tamamen sıkıştığı noktada bir ara pasla veya Gürcistan maçında olduğu gibi ceza sahası dışından hiç beklenmeyen bir anda çekilen şutla maçın gidişatını çok hızlı bir şekilde değiştirebiliyorlar. Potansiyelini tam olarak değerlendiremediğimiz bir diğer oyuncu ise Barış. İki maçta da ileride çok etkisiz kaldı, nitekim henüz tek bir isabetli şutu yok. Ondan en iyi verimi almanın yolu da sağ açıkta kullanmaktan geçiyor, tıpkı Gürcistan maçının ikinci devresinde olduğu gibi.

Skorlar her ne kadar çok farklı olsa da, takımın iki maç performansı arasında aslında ciddi farklar yok. Ne Gürcistan maçında muhteşem bir oyun vardı, ne de bu maçın 2-0'a kadarki kısmında çok kötü bir oyun ancak iki maçtan da çıkarılacak çok sayıda ders var. Çekya maçı hem oyun olarak bu derslerin ne kadar alındığı yönünde hem de takımın turnuva içi kötü bir sonuca verdiği reaksiyonu gözlemlemek adına önemli bir test olacak. Özellikle ikinci hususta olumlu bir sinyal almamız uzun vade için de çok kıymetli olacaktır, nitekim son iki büyük turnuvadaki takımlarımız bu konuda sınıfta kalmıştı.

19 Haziran 2024 Çarşamba

Euro 2024 Notları & Almanya: 2 - Macaristan: 0

 

Grup aşamalarında favori takımın skoru erken elde edip maçın geri kalanını rölantide götürdüğü müsabakalar izlemek gayet olası, bunun ilk maçlardaki örnekleri Sırbistan karşısında İngiltere ve Avusturya karşısında Fransa olmuştu. Almanya ise ilk maçında ev sahibi olarak açılış maçı oynama faktörünün de getirisiyle çok daha dominant bir oyun ortaya koyarak ayağını gazdan uzun bir süre çekmemiş ve İskoçya'yı skorun çok daha farklı bir noktaya gidebileceği maçta 5-1 mağlup etmişti. Macaristan maçı ise Almanya adına maksimum 3. viteste geçti ve daha üst viteslere çıkmaya gerek dahi duymadılar. 

Almanya turnuvadaki ekipler arasında kadro istikrarı açısından en ön plana çıkan takım ve bunun faydasını ilerleyen turlarda daha çok görecekleri aşikar. İlk 11'in oturmuş bir 11 olması bir kenara dursun, bu istikrar rotasyon için de geçerli, yapılan ilk 3 oyuncu değişikliği (Sane, Fülkrug, Emre) iki maçta da aynıydı örneğin. Bunun da haliyle oyunlarına bir getirisi oluyor, Almanya sahada senede birbirleriyle sadece 6-8 maç yapan bir oyuncu grubundan ziyade bir kulüp takımı gibi duruyor. Bu sayede kapanan takımlara karşı set oyununu verimli bir şekilde oynayabiliyorlar. İskoçya ve Macaristan karşısında oyunun tıkandığı veya krize girdiği bir sekans yaşamadılar ama önümüzdeki maçlarda buna benzer bir durum yaşadıklarında burada da iyi bir reaksiyon vereceklerini tahmin etmek zor olmasa gerek. Bireysel performans olarak bu maçın yıldızı yine Musiala'ydı, Nagelsmann kendisini kanat forveti olarak sınırlamak yerine önde serbest dolaşmasına müsaade ediyor, haliyle Musiala'yı ortada ve hatta ters kanatta da sık sık görüyoruz. Bu yaklaşımın ilerideki üretim verimliliğine doğrudan bir etkisi olduğu açık, Almanya Musiala olmadan da dar alanda pas üçgenlerini kurup ceza sahasına inebilecek bir kurguya sahip ancak bu denkleme bir de Musiala monte olunca çok daha tehlikeli bir hal alıyor. Wirtz ve Havertz Almanya adına sahanın ortalama altında kalan isimleriydi, nitekim ilk çıkan isimler de onlar oldular 60'da. Nagelsmann'ın Wirtz'e dokunmayacağı aşikar ancak ilerleyen maçlarda Havertz yerine ilk 11'de Fülkrug hamlesi görmemiz sürpriz olmaz.

Macaristan tarafında ise ilk 30 dakika aslında gayet olumlu bir görüntü vardı, topla oynama oranı hep 70-30 seviyelerinde gitse de oyunun temposuna ortaklardı ve geçiş hücumlarında pozisyonlara da girdiler. Ancak 30'dan sonra oyun tamamen Almanya hakimiyetine girdi ve Macaristan bir daha buna cevap veremedi. Özellikle 2. devrede 2. golü yiyene dek geride olmalarına rağmen hiçbir şekilde ileri çıkmayan ve skoru kabullenmiş halleri "Fark yemeyelim, İskoçya'yı yenip en iyi 3.ler arasında kendimizi atalım" gibi bir düşünceye mi girdiler sorusunu da sordurttu. Szoboszlai şu ana kadar net bir hayal kırıklığı, Liverpool'da takım yapısı itibariyle yeteneklerini tam anlamıyla gösterememiş olması anlaşılabilir ama Macaristan direk onun etrafına inşa edilmiş bir takım, 180 dakikada bu kadar silik gözükmesinin pek açıklanabilir bir tarafı yok. Szoboszlai'nin devrede olmadığı bir Macaristan takımının da bu turnuvada bir şeyler yaratması çok zor, İskoçya maçında ya birlikte toparlanacaklar ya da birlikte eve dönecekler.

3 Mart 2024 Pazar

Yerel Seçim Notları - İstanbul İlçeleri (II)

 

Kartal: Kartal için Küçükçekmece ile beraber Cumhur İttifakı'nın ilçe bazındaki en büyük iki hedefinden biri demek yanlış olmaz. 2000'ler genel seçim ve referandumlarında CHP'nin üstünlüğünü hissettirdiği bir ilçe Kartal, 2017 referandumunda Hayır oyu 56.5% idi, 28 Mayıs'ta da Kılıçdaroğlu'nun oy oranı 57.8% oldu. Benzer bir üstünlük yerel seçimler için de geçerli, ilçe belediyesinin yönetimi 2009'dan beri CHP'nin elinde. 2019'da yarışı AKP adayının 5 puan önünde bitirip belediye başkanı seçilen Gökhan Yüksel tekrardan aday, AKP'nin adayı ise geçtiğimiz dönem İBB meclis üyeliği yapmış olan Hüseyin Karakaya. Normal şartlar altında 'battleground state' kapsamına girmeyecek bir denklem var ortada ancak İYİP adayının alacağı oy sonucunda Cumhur İttifakı'nın yarışı önde bitirmesi de pekala mümkün. İYİP 14 Mayıs'ta Kartal'da 8.8% oy aldı, mevcut adayın buna yakın bir oy alması yarışı çok ortaya getirebilir. CHP ve Gökhan Yüksel açısından iyi haber ise DEM+TİP'in 14 Mayıs'ta Kartal'da 10.5% oyu vardı ve ikisi de aday çıkarmıyor, bu oyların büyük bir kısmı Yüksel'e doğru akacaktır. AKP için hedef ilçelerden biri olmasına rağmen yarışın hala net favorisi CHP.

Küçükçekmece: Kartal'la birlikte Cumhur İttifakı'nın ana hedeflerinden biri olan Küçükçekmece, yakın tarihteki seçim sonuçları açısından aslında Kartal'a ciddi bir benzerlik gösteriyor. 2017 Hayır oyu 55.6%, 28 Mayıs Kılıçdaroğlu oyu 56%, 2019'da CHP-AKP farkı 5.5%, bunların hepsi Kartal'la karılaştırıldığında +/- 1% aynı. Nitekim Küçükçekmece'yi AKP ve Cumhur İttifakı adına daha gerçekçi bir hedef haline getiren faktörler de bulunmakta. Bunlardan birincisi ve en önemlisi DEM Parti'nin ilçede aday gösteriyor olması. DEM'in ilçede hatırı sayılır bir tabanı bulunmakta, 14 Mayıs'taki oy oranları 10% idi (İstanbul geneli 8.1%). Son yerel seçimdeki farkın 5% olduğu düşünüldüğünde DEM'in alacağı oy oranının Küçükçekmece'de belirleyici unsur olacağını söylemek mümkün. Büyükşehirde İmamoğlu'na oy atmayı düşünen DEM seçmeninin bir nevi denge mekanizması kurarak ilçede kendi adaylarına oy kullanması beklenebilir, dolayısıyla DEM adaylarının 2023 seçimdeki parti oyunu yakalaması sürpriz olmaz. Buna ek olarak, ilçe belediyesi 2004-2019 arası AKP kontrolünde idi, 2019'da CHP'ye geçti, ki bu Kartal'daki durumun aksine bir tablo. 2019'da ilçeyi CHP'ye getiren Kemal Çebi tekrardan aday, AKP'nin adayı ise 2004-2014 arası ilçe belediye başkanlığı yapmış Aziz Yeniay. Küçükçekmece, Esenyurt'un ardından İstanbul'un en büyük ikinci ilçesi, dolayısıyla burada gelecek olası bir pick-up Cumhur İttifakı adına Türkiye genelinde ilçeler bazında en değerli kazanımlardan biri olacaktır.



Silivri: 2019 sonuçları ile 2017-2023 sonuçlarının farkı açısından komşusu Çatalca'ya ciddi bir benzerlik gösteriyor Silivri. Hayır ve Kılıçdaroğlu oyunun 58-59% seviyesinde olduğu, CHP'nin milletvekili seçimlerinde tek başına birinci çıktığı bir ilçede 2019'da MHP birinci çıkarak İstanbul'daki tek belediyesini elde etmişti. 2019 seçiminde DSP'nin aldığı 6.7%'lik oy oranın etkisi de büyük idi. Silivri, 1989-2019 arası 30 senelik periyotta 2004-2009 arası bir dönem hariç hep CHP'nin kontrolünde olan bir ilçeydi, tabanının hala güçlü olduğunu zaten 2017-2023 sonuçlarından gözlemlemek mümkün. 2023 milletvekili seçimlerinde CHP'nin tek başına oyu AKP+MHP toplamına yakın derecede, ki buna DEM+TİP'in 10%'luk oyunun bir kısmı da eklenecektir. Dolayısıyla, İYİP oyuna gerek dahi duymadan ilçe belediyeyi geri kazanmaya yakın duruyor CHP.

Üsküdar: 1994'den beri AKP geleneğinin partileri tarafından yönetilen Üsküdar'ın Erdoğan'ın seçim zaferleri sonrası ilk açıklamasını yaptığı Kısıklı'daki evi sebebiyle ayrı bir sembolik anlamı da bulunmakta. AKP'nin 2002-2023 arası tüm milletvekili seçimlerinde ilçede birinci parti çıktığını da hesaba kattığımızda Üsküdar'ın bir AKP kalesi olduğunu söylemek çok yanlış olmaz. Nitekim ilçede son yıllarda değişen bir demografi bulunmakta, 2017'de Hayır'ın 53% ile önde çıkması, 2023'te ise Kılıçdaroğlu'nun aynı oy oranı ile yarışı Erdoğan'ın önünde bitirmesi de bunun kanıtları. 2019'da AKP-CHP arası oy farkı 2.8% idi. Muhalefet cephesinin konsolide girdiği bir seçimde dahi yarışı 2.8% farkla geride bitirdiği bir ilçede ittifaksız bir biçimde CHP'nin yarışı kazanmasını beklemek ilk bakışta hayal gibi gözükebilir ancak genel seçim ve referandumdaki sonuçlar bunun ayağı yere basan bir beklenti olduğunun göstergesi. Üsküdar'daki yarışı daha ilgi çekici hale getiren unsur ise CHP'nin aday gösterdiği isim: Sinem Dedetaş. 2019'da İmamoğlu'nun göreve gelmesinden itibaren Şehir Hatları Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Dedetaş'ın aday gösterilmesinin iki önemli anlamı bulunmakta. Bunlardan birincisi, Üsküdar gibi 30 senedir AKP iktidarının bulunduğu bir ilçede 'bölge dinamiklerine uygun' bir aday arayışına gidilmemesi. Örneğin Mansur Yavaş bu taktiği Ankara'nın Gölbaşı ve Polatlı gibi ilçelerinde CHP ve parti geleneğiyle hiçbir alakası olmayan isimleri aday göstererek yapmıştı. İkincisi ise, Dedetaş CHP'nin İstanbul'da aday gösterdiği tek kadın aday değil ancak yarışın ortada olduğu ilçeler arasındaki tek CHP'li kadın aday. Geçmişte kadın adaylara genelde seçim galibiyetinin garanti olduğu yerlerde (bkz. bu seçimde de Maltepe - Bakırköy) rakiple yarışıp bileğinin hakkıyla kazanacak bir adaydan ziyade bir atama gözüyle bakıldığından, Sinem Dedetaş'ın Üsküdar'daki adaylığı önemli ve oldukça kıymetli bir meydan okuma. Rakibi Hilmi Türkmen 2014'ten beri Üsküdar belediye başkanlığını yapıyor ve bu seçimde İBB başkanlığı için ismi geçecek kadar yüksek profilli bir isim. Üsküdar'da yarış oldukça yakın geçecek ve seçim gecesi takip edilmesi gereken ilçeler listesinin tepesinde yer alması gereken bir ilçe olacak.