26 Haziran 2024 Çarşamba

Euro 2024 Notları & Çekya: 1 - Türkiye: 2

Milli takımların çoğunda alışılagelmiş bir takım karakteri ve onun üzerinden inşa edilen bir kimlik var. Bu kimliği değiştirmek, üzerinde oynayabilmek kulüp takımlarında nispeten daha kolay; hoca, yönetim veya oyuncu grubundaki bir değişiklik takımın kimliğini ve oyuna yaklaşımını sezondan sezona çok farklı noktalara götürebiliyor. Milli takımlarda ise bu değişikliği yapmak ise nispeten daha zor. Jenerasyonlar değişse de, takımların başında birbirinden çok farklı tarzda hocalar bulunsa da o kimlik yerinde kalmaya devam ediyor. Bizim kimliğimiz ise duygularla yaşayıp duygularla ölmek üzerine kurulu. Avrupa'da oynayan oyuncuların kadrodaki ağırlığı her geçen sene artıyor, ilk defa büyük bir turnuvada takımı başında bir Avrupalı hoca var ancak bu karakter hala yerinde. Tam olarak 'Bir insanı ülkesinin dışına çıkarabilirsin ama insanın içinden ülkesini çıkaramazsın' durumu. Bu karakterin doğal sonucu olan yoğun volatiliteyi de turnuva sonuçlarımızda gözlemlemek mümkün; 2002-2008'de nasıl dünyanın/Avrupa'nın ilk 4'üne kendimizi attıysak, 2016-2020'de ise dibe çakıldık, ortası yok. 

Hrant Dink bir yazısında şöyle bir cümle sarf etmişti: "Türkten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan Ermeninin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur." Bu cümle haliyle dışarıdan yanlış anlaşılmaya çok müsait -ki yanlış anlaşıldı da- ancak Dink'in sonradan bizzat kendi de ifade ettiği üzere anlatmaya çalıştığı şey şu: Ermeniler Türklerle olan geçmişlerine takılı kalıp onun nefreti üzerinden bir düşünsel dünya kurmak yerine kendi içlerine dönmeli ve kimliklerini Türk veya herhangi bir başka dış etkene karşıtlık yerine doğrudan kendileri üzerinden oluşturmalı. Çok kıymetli bir argüman ve bunu aslında Türk milli takımına da adapte etmek mümkün. Bu takımın bir kimliği var ve bu değişmeyecek. Bu kimlikle çatışmak, bu kimliği tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak görmek, kendimizi daha 'Avrupai' yapmaya çalışmak yerine bu kimliği kabul etmek ve kendisiyle daha barışık bir ilişki kurmak lazım artık. Bu takım bu turnuvada ve ilerideki diğer turnuvalarda eğer bir şey başaracaksa hikayesinin başrolünde serinkanlılık  yerine duygu yoğunluğu olacak, nitekim daha grupları yeni bitirmiş olmamıza rağmen 3 maçta bir turnuvaya bedel sayılabilecek miktarda drama yaşadık, hem olumlu hem olumsuz olarak.

Elbette bu demek değil ki saha içinde sakin olduğumuz süre miktarını -özellikle skor de lehimizeyse- arttırmamıza gerek yok, aksine bu genç oyuncu grubunun bu maçtan çıkaracağı en büyük ders bu olmalı. 1-1 sonrası sahadaki görüntü oldukça tedirginlik vericiydi; 10 kişi kalmış bir rakibe karşı ciddi bir panik hali ve titreyen ayaklar. İşin daha absürt olan tarafı ise bu sekansta Çekya oyun üstünlüğünü de ele alamadı, ceza sahasına doğru uzun top sıkmanın yanına destekleyici bir B planı dahi bulamadılar. Aslında topu yere indirip, 2-3 dakika da paslarla topu olabildiğince yerde tuttuğumuzda bu durumun kolayca çözüleceği belliydi, nitekim 85'e doğru çözüldü de ancak golle 85 arasındaki 15-20 dakikalık sekans kabus gibiydi, başka bir takım veya 11 kişilik bir Çekya cezayı pekala kesebilirdi. Bu tarz kriz durumlarında tek çözüm kalenin önüne otobüs çekip tam kadro topun karşısında kalmak veya topu kaptıktan sonra paslarla tempoyu öldürmek de değil, zaten bu takım bunları yapabilecek bir takım da değil. Baskının kırılıp topun rakip yarı sahaya bir şekilde geçirildiği bir anda ceza sahasından çekilecek rastgele bir şut bile oyununun gidişatına etki edebilir, tıpkı Okay'ın 85 civarında çektiği şutta olduğu gibi. O şut kaleyi bulmadı ama Çekya'nın oyunu boğmasını gerileten bir etkiye sahip oldu, maçın kesinlikle kırılma anlarından biriydi.

Bireysel performans olarak öne çıkan üç isim var: Barış, İsmail ve Ferdi. Barış'ı forvette kullandığımızda potansiyelinden tam anlamıyla yararlanamıyorduk, sağ açığa geçince fiziksel ve atletik becerilerini sahaya yansıtabildi. Hakan'ın golünde asist direk onun olmasa da pozisyonun yaratılışı onun sayesinde, buna ek olarak Arda ve Kenan'a -gole dönmese de- iki tane net servis yaptı. İlk 2 maçtaki etkili olmayan performansının ardından böyle bir 90 dakika çıkarması psikolojik direnç açısından da üst düzeye çıktığını gösteriyor. İsmail orta sahada kusursuza yakın bir oyun oynadı, sıkıntılı anlarda Çekya'nın bir üst vitese geçememesinin yegane sebebi oldu. Ferdi ise oyununu artık bir standarda oturttu, her maç ne alabileceğimizi bildiğimiz oyuncular listesinin başında geliyor kendisi. Avusturya maçında Hakan ve Samet cezalı, Montella mecburen yine kadroda değişikliğe gitmek durumunda. Geride dörtlüde bek ikilisini bozmayıp stoperde Abülkerim-Merih en yakın seçenek. Orta sahada Kaan'a herhangi bir maçta bir ihtiyacımız varsa Avusturya karşısında iki ihtiyacımız var, dolayısıyla Kaan-İsmail çapa ikiliyi kullanmak en doğru seçim olacaktır. İleride ise tıpkı bu maça başladığımız 4-6-0 dizilişi gibi forvetsiz dizilişle başlayıp oyunun gidişatına göre Cenk'i oyuna alma konusunda ise daha erken davranmayı tercih edebilir Montella.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder