Turnuvanın kağıt üzerinde belki de şu ana kadarki en yüksek profilli maçıydı Fransa-İngiltere. Turnuvanın en kaliteli ve derinlikli kadrolarına sahip iki takım. Bunun üstüne çeyrek finale kadar üst düzey bir performansla neredeyse hiç zorlanmadan gelmeleri gerçeği de eklenince haliyle beklentiler de yükselmişti. Karşılaşmanın bu beklentileri fazlasıyla karşıladığını söylemek mümkün. Arjantin-Hollanda hikaye açısından ayrı bir seviyede kalabilir ancak İngiltere-Fransa'nın futbol açısından turnuvanın şu ana kadar en iyi maçı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Fransa kadrosunun fizik ve atletizm açısından rakipleriyle karşılaştırılamayacak bir düzeyde olduğu belliydi ancak bu maç özelinde bu detayı tekrardan vurgulamakta fayda var. Özellikle skoru da erken aldıktan sonra bu avantajı sonuna kadar kullandı Deschamps, 15-65 arasında oyunun kontrolünü çoğunlukla İngiltere'ye bıraksa da. Fransa'yı diğer takımlardan ayıran bir detay ise ilk 11'in ve her bir oyuncunun rollerinin çok keskin bir şekilde belli olması. Bu maçtaki rakipleri İngiltere başta olmak üzere favori takımların neredeyse hepsinde sürekli bir diziliş ve oyuncu seçimi tartışması süregelirken Deschamps, dizilişini ve 11'ini daha ilk maçtan net bir şekilde belirledi ve şimdiye kadar hiç bozmadı. Ortada Tchouameni ve Rabiot'nun dinamo olduğu, ortada Griezmann'ın 6-8-10 rollerini bir arada götürdüğü, kanatlarda Mbappe ve Dembele'nin tehlike yarattığı ve son olarak elbette ileride Giroud'nun bitirici rolünü üstlendiği bu kurgu, yara almadan yoluna devam ediyor. Şampiyon olurlarsa altın ayakkabı ödülü muhtemelen Mbappe'ye gidecek ama Griezmann ve Giroud da takımın ve turnuvanın en değerli oyuncusu olabilecek performanslar sergiliyorlar. Bu maç özelinde Kyle Walker'ın da Mbappe üzerindeki başarılı markajının da yardımıyla öne çıkan oyuncular oldular, nitekim skoru 2-1 yapan maçı koparan gol de Griezmann'ın ortasında Giroud'nun kafa vuruşuyla geldi. Turnuva sürprizlere çok açık gidiyor ancak geri kalan 4 takım içerisinde şampiyonluk açısından bir adım önde durduklarını söylemek yanlış olmaz.
İngiltere'de ise penaltı lanetleri peşlerini bırakmamaya devam ediyor. 2-1 sonrası Mount'un koşusunda skoru hızlı bir şekilde eşitleyecek fırsat ellerine gelmişti ancak Kane değerlendiremedi. Kane'in aslında maç genelinde iyi bir performans gösterdiğini söyleyebiliriz, hatta ilk devrede 1-0 sonrası takımın itici gücü o oldu önde kurduğu baskı ile. İngiltere'nın şoku atlatıp oyuna tekrar dahil olmasında en büyük pay onundu, ikinci devrede Henderson ve Saka'nın da devreye girmesiyle önce oyunu sonra skoru eşitlediler. Maç geneline baktığımızda Southgate'i eleştirmek haksızlık olur, böyle bir Fransa takımına karşı erkenden geriye düşmesine rağmen dirençlerinin kırılmaması kesinlikle büyük bir başarıydı. Ancak 1-1'den sonraki yaklaşımını da eliştirmek lazım, Fransa'nın 1-1'i kırmak için gaza bastığı anlarda kendisinin yaklaşımı daha muhafazakar oldu, oyuncu değişikliklerindeki gecikme bunun bir kanıtı. Mount-Grealish-Sterling oyuna daha erken girseydi sonuç ne olurdu merak etmemek elde değil. İngiltere iyi oyuna rağmen bir turnuvadan daha kupasız dönüyor ancak oldukça genç bir nüvelerinin olduğunu ve alttan üretimin de sürekli devam ettiğini (bkz. Bellingham) uzun vadede umutsuz olmaları için bir sebep yok, kendilerini bir süre daha bu noktalarda görmeye devam edeceğiz büyük turnuvalarda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder