Star performansı açısından çok bereketli bir turnuva olmuyor şimdiye kadar Dünya Kupası. Takımını sırtında taşıyan bireysel performansları saymak istesek bir elin parmaklarını geçmez muhtemelen. Ancak öyle iki adam var ki, tek başlarına neredeyse bu argümanı tersine çevirmeye ant içmişler: Messi ve Mbappe. Ortaya koydukları oyunun çok etkileyici olması bir kenara, performanslarının hep kritik noktalarda takımlarının kırılma noktalarında zirve yapması, bu performansları istatistik kağıdını dolduran rakamlardan çok daha öteye taşıyor. Nitekim dün Messi, bugün de Mbappe; takımlarının tur krizine doğru adım adım gittiği anlarda tam zamanında maçın hikayesini değiştiren hamlelere imza attılar. Mbappe'nin atılan 3 golde de imzası vardı, ilk golde Giroud'ya nefis bir asist yaparak perdeyi açtı, 2. ve 3. gollerde ise turnuvanın en iyi golleri arasına girmeye aday iki gol bıraktı Polonya kalesine.
Fransa'nın diğer tepe takımlara karşı kendilerini öne çıkaran üç ana etken var: net bir ilk 11, üst düzey atletizim-fizik kalitesi ve kapalı savunmayı açma maharetleri. Net bir ilk 11 konusunda krediyi elbette Deschamps'a vermek lazım. Bu kadar çok sakatla geldikleri turnuvada net bir 11 oturtmuş olmak büyük başarı, Arjantin gibi hala en optimal 11'ini takımları gördükçe bu faktörün değeri daha net anlaşılıyor. Üst düzey atletizm ve fizik kalitesi yeni bir şey değil, Fransa'nın bir süredir diğer ülke takımlarına üstünlük kurduğu bir nokta. Ama bu kozun yıllar içerisinde daha da olgunlaştığını ve Deschamps tarafından daha verimli bir şekilde kullanıldığını gözlemlemek mümkün. Rakip olarak Polonya, oyun olarak olmasa da fizik mücadele açısından ciddi bir testti, oldukça başarılı bir şekilde geçmiş oldular bu sınavı. Kapalı savunmayı açma noktasında ise Mbappe'nin katkısından bahsetmeye zaten gerek yok ancak bu noktada Griezmann'a ayrı bir parantez açmakta fayda var. Mbappe-Dembele-Giroud'ya kıyasla gol yollarında çok gözükmese de onların arkasında 6-8-10 numara rollerini bir arada harmanlayan ve orta saha-hücum bağlantısını nefis bir şekilde kuran bir Griezmann performansı izliyoruz. Fransa, bu turnuvada Kante-Pogba ikilisini aramıyorsa bunu en büyük ölçüde Griezmann'a ve onu bu şekilde verimli kullanan Deschamps'a borçlu.
İlk 16'ya kalan takımlar arasında bu noktayı en hak etmeyen takım muhtemelen Polonya'ydı. Oldukça sönük bir futbol ile, sadece Suudi Arabistan'a attıkları 2 gol ile gruptan çıkmayı başarmışlardı. Dolayısıyla Fransa'ya karşı üretecekleri çözümler açısından da beklenti düşüktü ama belki de bu düşük beklenti sebebiyle sahada oldukça iyi duran bir Polonya izledik, en azından ilk gole kadar. Özellikle 20-45 arası oynadıkları 25 dakika, grup maçları dahil en iyi 25 dakikalık sekanslarıydı. Oyunu geride kabul edip kontra deneme formulünü aşıp adım adım topa sahip olma oranını arttıran ve tempoyu eline alan bir Polonya izledik bu sekansta. İronik bir şekilde, golü de tam bu sekansın sonunda yediler. 1-0 gerideyken ise çok bir şey sunamadılar oyun açısından. Bu 25 dakika, kendilerini nihai hedefe ulaştırmasa da belki de onları son 16'nın en olumsuz hatırlanan takımı olmaktan kurtardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder