7 Temmuz 2024 Pazar
Euro 2024 Notları & Hollanda: 2 - Türkiye: 1
6 Temmuz 2024 Cumartesi
Euro 2024 Notları & İspanya: 2 - Almanya: 1
Bu iki takımın ortak yönlerinden biri de -elbette sağlık ve kart durumlarının da kendilerine yardımcı olmasıyla- ilk 11 istikrarları, bu açıdan turnuvanın ilk 4 maçında ilk 2 sırada sayabiliriz hatta kendilerini. İspanya bu istikrarı devam ettirdi ve de la Fuente ideal 11'iyle başladı, Nagelsmann ise sürpriz sayılabilecek bir hamleyle 3 değişikliğe gitti; Wirtz-Mittelstadt-Andrich yerine Sane-Raum-Emre. Özellikle Raum ve Emre Can'ın oyunun sertliğini arttırmaya yönelik hamleler olduğu anlaşıldı, nitekim Almanya'nın maçın fiziksel sertlik dozajını yukarda tutma niyeti ilk dakikadan itibaren kendini belli etti. İspanya'nın genç ve yetenekli kadrosuna karşı oyunu ayakların kalitesinden çok fiziksel mücadele odaklı bir noktaya çekme planı kağıt üstünde anlaşılabilir, nitekim ilk devrede de nispeten işledi. İspanya daha çok pozisyona giren taraf olmasına rağmen topu daha çok ayağında tutan ve tempoya yön veren Almanya'ydı.
10. dakikada sakatlanan Pedri'nin yerine oyuna giren Dani Olmo'nun ikinci devre başında gelen golü ise maçın gidişatını haliyle değiştirdi. İspanya bu noktadan sonra geri çekilerek kontra imkanlarını kovalama planına geçti. Ön üçlü Yamal-Morata-Neco'nun oyundan alması da bunun doğrudan bir göstergesi oldu adeta, de la Fuente biraz da risk alarak tamamen maçı 90'da bitirmeye odaklandı. Almanya'nın gol yedikten sonraki reaksiyonu oldukça iyiydi, oyuna rakip sahaya yığma ve kapanan savunmaya karşı üretim açısından başarılı bir sınav verdiler, bunun sonucu olarak çok sayıda pozisyona girmeyi de başardılar. Nagelsmann da Wirtz-Füllkrug-Andrich hamleleriyle bunu destekledi, Almanya bu değişikliklerle bir nevi ideal 11'ine dönmüş oldu. Gol de 89'da oyuna sonradan giren oyunculardan biri olan Wirtz ile geldi.
Son dakika golüyle maçı uzatmaya taşıyan ekip uzatmaların daima favorisi olur, turnuvaların eleme maçlarının yazılı olmayan kuralıdır bu. Bunun en yakın örneği İngiltere-Slovakya maçı, son dakikada maçı uzatmaya taşıyan İngiltere, uzatma diliminin hemen ilk dakikasında Kane ile golü bulup fişi çekmişti. Bu maçta da benzer bir beklenti Almanya için oluştu, İspanya'nın ön üçlüsü oyundan alınmışken ve ivmeyi arkalarına almışken işi penaltılara bırakmadan bitirmeleri lazımdı ancak oyun olarak bunu destekleyemediler. Cezayı kesen isim de 119'da Merino oldu ve iş penaltılara kalmadan bitti ama beklentilerin aksine İspanya lehine bitti.
İspanya turnuvanın en pozitif futbolunu oynayan takımlarından biri, belki de birincisi. Hocalarının bu oyuncu grubu alt yaş gruplarında çalıştırması ve şimdi de A takım turnuvasında başlarında olması gibi çok güzel bir hikayeye de sahipler. Yarı finalde ise Fransa karşısında kendilerinin tamamen zıttı bir ekolü ve hocayı devirmeye çalışacaklar, tarafsız izleyicilerin desteğini alacaklarını öngörmek çok zor olmasa gerek.
26 Haziran 2024 Çarşamba
Euro 2024 Notları & Çekya: 1 - Türkiye: 2
Hrant Dink bir yazısında şöyle bir cümle sarf etmişti: "Türkten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan Ermeninin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur." Bu cümle haliyle dışarıdan yanlış anlaşılmaya çok müsait -ki yanlış anlaşıldı da- ancak Dink'in sonradan bizzat kendi de ifade ettiği üzere anlatmaya çalıştığı şey şu: Ermeniler Türklerle olan geçmişlerine takılı kalıp onun nefreti üzerinden bir düşünsel dünya kurmak yerine kendi içlerine dönmeli ve kimliklerini Türk veya herhangi bir başka dış etkene karşıtlık yerine doğrudan kendileri üzerinden oluşturmalı. Çok kıymetli bir argüman ve bunu aslında Türk milli takımına da adapte etmek mümkün. Bu takımın bir kimliği var ve bu değişmeyecek. Bu kimlikle çatışmak, bu kimliği tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak görmek, kendimizi daha 'Avrupai' yapmaya çalışmak yerine bu kimliği kabul etmek ve kendisiyle daha barışık bir ilişki kurmak lazım artık. Bu takım bu turnuvada ve ilerideki diğer turnuvalarda eğer bir şey başaracaksa hikayesinin başrolünde serinkanlılık yerine duygu yoğunluğu olacak, nitekim daha grupları yeni bitirmiş olmamıza rağmen 3 maçta bir turnuvaya bedel sayılabilecek miktarda drama yaşadık, hem olumlu hem olumsuz olarak.
Elbette bu demek değil ki saha içinde sakin olduğumuz süre miktarını -özellikle skor de lehimizeyse- arttırmamıza gerek yok, aksine bu genç oyuncu grubunun bu maçtan çıkaracağı en büyük ders bu olmalı. 1-1 sonrası sahadaki görüntü oldukça tedirginlik vericiydi; 10 kişi kalmış bir rakibe karşı ciddi bir panik hali ve titreyen ayaklar. İşin daha absürt olan tarafı ise bu sekansta Çekya oyun üstünlüğünü de ele alamadı, ceza sahasına doğru uzun top sıkmanın yanına destekleyici bir B planı dahi bulamadılar. Aslında topu yere indirip, 2-3 dakika da paslarla topu olabildiğince yerde tuttuğumuzda bu durumun kolayca çözüleceği belliydi, nitekim 85'e doğru çözüldü de ancak golle 85 arasındaki 15-20 dakikalık sekans kabus gibiydi, başka bir takım veya 11 kişilik bir Çekya cezayı pekala kesebilirdi. Bu tarz kriz durumlarında tek çözüm kalenin önüne otobüs çekip tam kadro topun karşısında kalmak veya topu kaptıktan sonra paslarla tempoyu öldürmek de değil, zaten bu takım bunları yapabilecek bir takım da değil. Baskının kırılıp topun rakip yarı sahaya bir şekilde geçirildiği bir anda ceza sahasından çekilecek rastgele bir şut bile oyununun gidişatına etki edebilir, tıpkı Okay'ın 85 civarında çektiği şutta olduğu gibi. O şut kaleyi bulmadı ama Çekya'nın oyunu boğmasını gerileten bir etkiye sahip oldu, maçın kesinlikle kırılma anlarından biriydi.
Bireysel performans olarak öne çıkan üç isim var: Barış, İsmail ve Ferdi. Barış'ı forvette kullandığımızda potansiyelinden tam anlamıyla yararlanamıyorduk, sağ açığa geçince fiziksel ve atletik becerilerini sahaya yansıtabildi. Hakan'ın golünde asist direk onun olmasa da pozisyonun yaratılışı onun sayesinde, buna ek olarak Arda ve Kenan'a -gole dönmese de- iki tane net servis yaptı. İlk 2 maçtaki etkili olmayan performansının ardından böyle bir 90 dakika çıkarması psikolojik direnç açısından da üst düzeye çıktığını gösteriyor. İsmail orta sahada kusursuza yakın bir oyun oynadı, sıkıntılı anlarda Çekya'nın bir üst vitese geçememesinin yegane sebebi oldu. Ferdi ise oyununu artık bir standarda oturttu, her maç ne alabileceğimizi bildiğimiz oyuncular listesinin başında geliyor kendisi. Avusturya maçında Hakan ve Samet cezalı, Montella mecburen yine kadroda değişikliğe gitmek durumunda. Geride dörtlüde bek ikilisini bozmayıp stoperde Abülkerim-Merih en yakın seçenek. Orta sahada Kaan'a herhangi bir maçta bir ihtiyacımız varsa Avusturya karşısında iki ihtiyacımız var, dolayısıyla Kaan-İsmail çapa ikiliyi kullanmak en doğru seçim olacaktır. İleride ise tıpkı bu maça başladığımız 4-6-0 dizilişi gibi forvetsiz dizilişle başlayıp oyunun gidişatına göre Cenk'i oyuna alma konusunda ise daha erken davranmayı tercih edebilir Montella.
24 Haziran 2024 Pazartesi
Euro 2024 Notları & Hırvatistan: 1 - İtalya: 1
Son dakika, hatta son saniye gollerinin damga vurduğu bir turnuva oluyor şimdiye kadar. İlk 2 maç günündeki sayısız miktardaki 90+ goller ve dünkü maçlarda neredeyse eş zamanlı olarak gelen ve Almanya'yı liderliğe, Macaristan'ı da çok büyük ihtimalle 2.tura taşıyan gollerin ardından listeye bir yenisi de bu maçta 90+8'de Zaccagni tarafından eklendi. Oyun kalitesi ve maç zevki oldukça üst düzeyde seyreden turnuvada bu tarz gollerin gelmeye devam etmesi de hikaye çeşitliliğini iyice katlıyor haliyle.
90+8'e kadar aslında maçın hikayesi tamamen Hırvatistan'ın istediği şekilde gelişti: topa daha fazla sahip olan ve orta sahada üstünlüğü ele geçirmiş bir Hırvat takımı, rakip kalede neredeyse hiç tehlike yaratamayan bir İtalya, 55'te kaçan penaltıdan hemen 1 dk sonra İtalya'nın moralini olabilecek en kötü biçimde bozacak bir şekilde gelen Modric golü ve sonrasında da oyunun kontrolünü nispeten elde tutmayı başarabilme...Zlatako Dalic'e maçın senaryosunu çizdirseler buna yakın bir şey çıkarırdı herhalde. Oyunun gidişatını bu kadar elinde tutabilmelerinin en büyük sebeplerinden biri genç İtalya kadrosuna kıyasla bu tip maçları oynamaya alışkın tecrübeli bir oyuncu grubuna sahip olmalarıydı. Nitekim ilerideki bitiricilik sorunları belki de sonlarını getirmiş oldu, 55-90 arası 2. golü bulabilseler şu anda bambaşka bir noktada olacaklardı. Grubu 2 puanla 3. bitirdiler ve grupların mevcut durumlarına göre bir üst tura kalmaları mucizeye bağlı. Modric liderliğindeki altın jenerasyon için kalp kırıcı bir son oldu, nitekim kazanmaları halinde turnuva yollarının da açıklığı sayesinde yine bir yarı final-final yapma ihtimalleri hiç de az değildi.
İtalya cephesinde ise bu son dakika golüyle gelen gruptan çıkmanın ileriki turlar için ciddi itici bir motivasyon etkisi sağlayacağı aşikar. Son şampiyon apoletine sahip olmalarına rağmen bir kadro yenileme sürecinden geçen ve kadro kalitesi açısından turnuvanın favorilerine kıyasla daha hafif kalan bir takım İtalya. Nitekim bunu gole ihtiyaç duydukları 55-90 arası sekansta net bir şekilde hissettirdiler, oyunu rakip yarı alana yıkmayı başarabilseler de bunu pozisyona çevirme konusunda çok üretken olamadılar. Spaletti'nin golden sonra sahaya önce Chiesa, sonra Scamacca'yı atması pozisyon çeşitliliği açısından pek bir şey değiştirmese de ön tarafa bir hareketlilik getirdi ve sonunda da 90+8'de yine oyuna sonradan giren Zaccagni ile eşitliği buldular. İtalya kadro kalitesinden bağımsız olarak kendini eleme turlarına attıktan sonra her daim tehlikeli olur, 2. turda da rakipleri İsviçre olacak, o turun en keyifli maçlarından biri olmaya şimdiden aday.
23 Haziran 2024 Pazar
Euro 2024 Notları & Türkiye: 0 - Portekiz: 3
Maçla ilgili herhangi bir okumayı Montella'nın kadro tercihlerinden bağımsız olarak yapmak imkansız. 4 gün önce kazanan ve ivmeyi arkasına almış bir kadrodan 3 değişiklik yapmak çok iddialı bir hamle ve sonucu da böyle olduğunda eleştirilmesi elbette çok doğal. Kağıt üstünde bakıldığında değişikliklerin ikisinin mantıklı bir gerekçesi var gibi gözüküyor; Leao'yu karşılamak için Mert yerine Zeki daha iyi bir seçim, geçiş hücumlarında kanattan üreticilik açısından Kerem Kenan'a kıyasla daha tecrübeli olabilir. Arda-Yunus'un ise oyun olarak elbette açıklanır bir tarafı yok ancak hocanın demecine göre sakatlık sebebiyle dinlendirildi.
Aslında ilk gole kadar sahadaki oyun oldukça pozitifti. Savunmada sağlam duran, rakibe fazla pozisyon vermeyen, çıkışlarda basit hata yapmayan bir görüntü; hücum planı olarak ise geriden uzun toplarla orta sahayı doğrudan geçip kaleye kanatlar üstünden inmeye çalışma. Bu plan işledi de, Portekiz'in topla oynama oranı daha yüksek olsa da rakip ceza sahasında daha fazla tehlike üreten takım Türkiye'ydi. Topu tamamen rakibe veren bu kurguda kanatların etkili kullanılması önemliydi, buradaki üretime destek vermek adına dizilişte santrforda olsa da Barış'ın da zaman zaman çizgiye geldiğini gördük. Nitekim 21-27 arası 6 dakika arayla gelen iki gol oyunun akışını tamamen bozdu ve takım da buna hiç iyi bir cevap veremedi, bunda ikinci golün yenilme şeklinin getirdiği moral çöküntüsünün de etkisi oldu mutlaka. 2-0 sonrası oyunun tamamen kopması sebebiyle iki taraf adına da taktiksel olarak konuşulacak pek bir şey yoktu, Portekiz geri kalan 60 dakikayı nerdeyse hiç efor sarf etmeden ve üstüne 1 gol daha atarak tamamladı, Türkiye ise skorun getirdiği psikolojik durum ve de puan almanın gruptan çıkma konusunda şart olmamasının akıllarda olmasının getirdiği rahatlıkla neredeyse hiçbir reaksiyon vermedi, puan durumu açısından böyle bir rahatlık olmasaydı ve bu maçtan puan (veya averaj arttırma) gerekseydi gerekli reaksiyon gelebilir miydi, orası da şüpheli.
Arda'nın sakatlık/yorgunluk durumunun detaylarını bilmiyoruz ancak sağlıklı olduğu zaman ilk 11'e yazılacak ilk isim olması gerektiği ve hatta oyunun tamamen onun üstünden kurgulanması gerektiği aşikar. Arda gibi profillerin oyuna etkisi doğrudan dizilişle ve oyun kurgusuyla açıklanamıyor, oyunun tamamen sıkıştığı noktada bir ara pasla veya Gürcistan maçında olduğu gibi ceza sahası dışından hiç beklenmeyen bir anda çekilen şutla maçın gidişatını çok hızlı bir şekilde değiştirebiliyorlar. Potansiyelini tam olarak değerlendiremediğimiz bir diğer oyuncu ise Barış. İki maçta da ileride çok etkisiz kaldı, nitekim henüz tek bir isabetli şutu yok. Ondan en iyi verimi almanın yolu da sağ açıkta kullanmaktan geçiyor, tıpkı Gürcistan maçının ikinci devresinde olduğu gibi.
Skorlar her ne kadar çok farklı olsa da, takımın iki maç performansı arasında aslında ciddi farklar yok. Ne Gürcistan maçında muhteşem bir oyun vardı, ne de bu maçın 2-0'a kadarki kısmında çok kötü bir oyun ancak iki maçtan da çıkarılacak çok sayıda ders var. Çekya maçı hem oyun olarak bu derslerin ne kadar alındığı yönünde hem de takımın turnuva içi kötü bir sonuca verdiği reaksiyonu gözlemlemek adına önemli bir test olacak. Özellikle ikinci hususta olumlu bir sinyal almamız uzun vade için de çok kıymetli olacaktır, nitekim son iki büyük turnuvadaki takımlarımız bu konuda sınıfta kalmıştı.
19 Haziran 2024 Çarşamba
Euro 2024 Notları & Almanya: 2 - Macaristan: 0
Grup aşamalarında favori takımın skoru erken elde edip maçın geri kalanını rölantide götürdüğü müsabakalar izlemek gayet olası, bunun ilk maçlardaki örnekleri Sırbistan karşısında İngiltere ve Avusturya karşısında Fransa olmuştu. Almanya ise ilk maçında ev sahibi olarak açılış maçı oynama faktörünün de getirisiyle çok daha dominant bir oyun ortaya koyarak ayağını gazdan uzun bir süre çekmemiş ve İskoçya'yı skorun çok daha farklı bir noktaya gidebileceği maçta 5-1 mağlup etmişti. Macaristan maçı ise Almanya adına maksimum 3. viteste geçti ve daha üst viteslere çıkmaya gerek dahi duymadılar.
Almanya turnuvadaki ekipler arasında kadro istikrarı açısından en ön plana çıkan takım ve bunun faydasını ilerleyen turlarda daha çok görecekleri aşikar. İlk 11'in oturmuş bir 11 olması bir kenara dursun, bu istikrar rotasyon için de geçerli, yapılan ilk 3 oyuncu değişikliği (Sane, Fülkrug, Emre) iki maçta da aynıydı örneğin. Bunun da haliyle oyunlarına bir getirisi oluyor, Almanya sahada senede birbirleriyle sadece 6-8 maç yapan bir oyuncu grubundan ziyade bir kulüp takımı gibi duruyor. Bu sayede kapanan takımlara karşı set oyununu verimli bir şekilde oynayabiliyorlar. İskoçya ve Macaristan karşısında oyunun tıkandığı veya krize girdiği bir sekans yaşamadılar ama önümüzdeki maçlarda buna benzer bir durum yaşadıklarında burada da iyi bir reaksiyon vereceklerini tahmin etmek zor olmasa gerek. Bireysel performans olarak bu maçın yıldızı yine Musiala'ydı, Nagelsmann kendisini kanat forveti olarak sınırlamak yerine önde serbest dolaşmasına müsaade ediyor, haliyle Musiala'yı ortada ve hatta ters kanatta da sık sık görüyoruz. Bu yaklaşımın ilerideki üretim verimliliğine doğrudan bir etkisi olduğu açık, Almanya Musiala olmadan da dar alanda pas üçgenlerini kurup ceza sahasına inebilecek bir kurguya sahip ancak bu denkleme bir de Musiala monte olunca çok daha tehlikeli bir hal alıyor. Wirtz ve Havertz Almanya adına sahanın ortalama altında kalan isimleriydi, nitekim ilk çıkan isimler de onlar oldular 60'da. Nagelsmann'ın Wirtz'e dokunmayacağı aşikar ancak ilerleyen maçlarda Havertz yerine ilk 11'de Fülkrug hamlesi görmemiz sürpriz olmaz.
Macaristan tarafında ise ilk 30 dakika aslında gayet olumlu bir görüntü vardı, topla oynama oranı hep 70-30 seviyelerinde gitse de oyunun temposuna ortaklardı ve geçiş hücumlarında pozisyonlara da girdiler. Ancak 30'dan sonra oyun tamamen Almanya hakimiyetine girdi ve Macaristan bir daha buna cevap veremedi. Özellikle 2. devrede 2. golü yiyene dek geride olmalarına rağmen hiçbir şekilde ileri çıkmayan ve skoru kabullenmiş halleri "Fark yemeyelim, İskoçya'yı yenip en iyi 3.ler arasında kendimizi atalım" gibi bir düşünceye mi girdiler sorusunu da sordurttu. Szoboszlai şu ana kadar net bir hayal kırıklığı, Liverpool'da takım yapısı itibariyle yeteneklerini tam anlamıyla gösterememiş olması anlaşılabilir ama Macaristan direk onun etrafına inşa edilmiş bir takım, 180 dakikada bu kadar silik gözükmesinin pek açıklanabilir bir tarafı yok. Szoboszlai'nin devrede olmadığı bir Macaristan takımının da bu turnuvada bir şeyler yaratması çok zor, İskoçya maçında ya birlikte toparlanacaklar ya da birlikte eve dönecekler.
3 Mart 2024 Pazar
Yerel Seçim Notları - İstanbul İlçeleri (II)
Kartal: Kartal için Küçükçekmece ile beraber Cumhur İttifakı'nın ilçe bazındaki en büyük iki hedefinden biri demek yanlış olmaz. 2000'ler genel seçim ve referandumlarında CHP'nin üstünlüğünü hissettirdiği bir ilçe Kartal, 2017 referandumunda Hayır oyu 56.5% idi, 28 Mayıs'ta da Kılıçdaroğlu'nun oy oranı 57.8% oldu. Benzer bir üstünlük yerel seçimler için de geçerli, ilçe belediyesinin yönetimi 2009'dan beri CHP'nin elinde. 2019'da yarışı AKP adayının 5 puan önünde bitirip belediye başkanı seçilen Gökhan Yüksel tekrardan aday, AKP'nin adayı ise geçtiğimiz dönem İBB meclis üyeliği yapmış olan Hüseyin Karakaya. Normal şartlar altında 'battleground state' kapsamına girmeyecek bir denklem var ortada ancak İYİP adayının alacağı oy sonucunda Cumhur İttifakı'nın yarışı önde bitirmesi de pekala mümkün. İYİP 14 Mayıs'ta Kartal'da 8.8% oy aldı, mevcut adayın buna yakın bir oy alması yarışı çok ortaya getirebilir. CHP ve Gökhan Yüksel açısından iyi haber ise DEM+TİP'in 14 Mayıs'ta Kartal'da 10.5% oyu vardı ve ikisi de aday çıkarmıyor, bu oyların büyük bir kısmı Yüksel'e doğru akacaktır. AKP için hedef ilçelerden biri olmasına rağmen yarışın hala net favorisi CHP.
Küçükçekmece: Kartal'la birlikte Cumhur İttifakı'nın ana hedeflerinden biri olan Küçükçekmece, yakın tarihteki seçim sonuçları açısından aslında Kartal'a ciddi bir benzerlik gösteriyor. 2017 Hayır oyu 55.6%, 28 Mayıs Kılıçdaroğlu oyu 56%, 2019'da CHP-AKP farkı 5.5%, bunların hepsi Kartal'la karılaştırıldığında +/- 1% aynı. Nitekim Küçükçekmece'yi AKP ve Cumhur İttifakı adına daha gerçekçi bir hedef haline getiren faktörler de bulunmakta. Bunlardan birincisi ve en önemlisi DEM Parti'nin ilçede aday gösteriyor olması. DEM'in ilçede hatırı sayılır bir tabanı bulunmakta, 14 Mayıs'taki oy oranları 10% idi (İstanbul geneli 8.1%). Son yerel seçimdeki farkın 5% olduğu düşünüldüğünde DEM'in alacağı oy oranının Küçükçekmece'de belirleyici unsur olacağını söylemek mümkün. Büyükşehirde İmamoğlu'na oy atmayı düşünen DEM seçmeninin bir nevi denge mekanizması kurarak ilçede kendi adaylarına oy kullanması beklenebilir, dolayısıyla DEM adaylarının 2023 seçimdeki parti oyunu yakalaması sürpriz olmaz. Buna ek olarak, ilçe belediyesi 2004-2019 arası AKP kontrolünde idi, 2019'da CHP'ye geçti, ki bu Kartal'daki durumun aksine bir tablo. 2019'da ilçeyi CHP'ye getiren Kemal Çebi tekrardan aday, AKP'nin adayı ise 2004-2014 arası ilçe belediye başkanlığı yapmış Aziz Yeniay. Küçükçekmece, Esenyurt'un ardından İstanbul'un en büyük ikinci ilçesi, dolayısıyla burada gelecek olası bir pick-up Cumhur İttifakı adına Türkiye genelinde ilçeler bazında en değerli kazanımlardan biri olacaktır.
Silivri: 2019 sonuçları ile 2017-2023 sonuçlarının farkı açısından komşusu Çatalca'ya ciddi bir benzerlik gösteriyor Silivri. Hayır ve Kılıçdaroğlu oyunun 58-59% seviyesinde olduğu, CHP'nin milletvekili seçimlerinde tek başına birinci çıktığı bir ilçede 2019'da MHP birinci çıkarak İstanbul'daki tek belediyesini elde etmişti. 2019 seçiminde DSP'nin aldığı 6.7%'lik oy oranın etkisi de büyük idi. Silivri, 1989-2019 arası 30 senelik periyotta 2004-2009 arası bir dönem hariç hep CHP'nin kontrolünde olan bir ilçeydi, tabanının hala güçlü olduğunu zaten 2017-2023 sonuçlarından gözlemlemek mümkün. 2023 milletvekili seçimlerinde CHP'nin tek başına oyu AKP+MHP toplamına yakın derecede, ki buna DEM+TİP'in 10%'luk oyunun bir kısmı da eklenecektir. Dolayısıyla, İYİP oyuna gerek dahi duymadan ilçe belediyeyi geri kazanmaya yakın duruyor CHP.Üsküdar: 1994'den beri AKP geleneğinin partileri tarafından yönetilen Üsküdar'ın Erdoğan'ın seçim zaferleri sonrası ilk açıklamasını yaptığı Kısıklı'daki evi sebebiyle ayrı bir sembolik anlamı da bulunmakta. AKP'nin 2002-2023 arası tüm milletvekili seçimlerinde ilçede birinci parti çıktığını da hesaba kattığımızda Üsküdar'ın bir AKP kalesi olduğunu söylemek çok yanlış olmaz. Nitekim ilçede son yıllarda değişen bir demografi bulunmakta, 2017'de Hayır'ın 53% ile önde çıkması, 2023'te ise Kılıçdaroğlu'nun aynı oy oranı ile yarışı Erdoğan'ın önünde bitirmesi de bunun kanıtları. 2019'da AKP-CHP arası oy farkı 2.8% idi. Muhalefet cephesinin konsolide girdiği bir seçimde dahi yarışı 2.8% farkla geride bitirdiği bir ilçede ittifaksız bir biçimde CHP'nin yarışı kazanmasını beklemek ilk bakışta hayal gibi gözükebilir ancak genel seçim ve referandumdaki sonuçlar bunun ayağı yere basan bir beklenti olduğunun göstergesi. Üsküdar'daki yarışı daha ilgi çekici hale getiren unsur ise CHP'nin aday gösterdiği isim: Sinem Dedetaş. 2019'da İmamoğlu'nun göreve gelmesinden itibaren Şehir Hatları Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Dedetaş'ın aday gösterilmesinin iki önemli anlamı bulunmakta. Bunlardan birincisi, Üsküdar gibi 30 senedir AKP iktidarının bulunduğu bir ilçede 'bölge dinamiklerine uygun' bir aday arayışına gidilmemesi. Örneğin Mansur Yavaş bu taktiği Ankara'nın Gölbaşı ve Polatlı gibi ilçelerinde CHP ve parti geleneğiyle hiçbir alakası olmayan isimleri aday göstererek yapmıştı. İkincisi ise, Dedetaş CHP'nin İstanbul'da aday gösterdiği tek kadın aday değil ancak yarışın ortada olduğu ilçeler arasındaki tek CHP'li kadın aday. Geçmişte kadın adaylara genelde seçim galibiyetinin garanti olduğu yerlerde (bkz. bu seçimde de Maltepe - Bakırköy) rakiple yarışıp bileğinin hakkıyla kazanacak bir adaydan ziyade bir atama gözüyle bakıldığından, Sinem Dedetaş'ın Üsküdar'daki adaylığı önemli ve oldukça kıymetli bir meydan okuma. Rakibi Hilmi Türkmen 2014'ten beri Üsküdar belediye başkanlığını yapıyor ve bu seçimde İBB başkanlığı için ismi geçecek kadar yüksek profilli bir isim. Üsküdar'da yarış oldukça yakın geçecek ve seçim gecesi takip edilmesi gereken ilçeler listesinin tepesinde yer alması gereken bir ilçe olacak.
25 Şubat 2024 Pazar
Yerel Seçim Notları - İstanbul İlçeleri (I)
Yarışın Ortada Olduğu İlçeler:
Beyoğlu: CHP ve Millet İttifakı 2019 seçimlerinde Beyoğlu'nda solun tanınan isimlerinden olan dönemin ÖDP genel başkanı Alper Taş'ı aday göstermişti. Bu seçimin arkasında elbette ilçedeki HDP-TİP seçmenini sandığa götürmek vardı, 2014'e kıyasla -İYİP ve HDP'nin aday çıkartmamasının da etkisiyle- oylarını 35%'den 44%'e çıkarttılar ancak bu yeterli olmadı, seçimi Cumhur İttifakı adayı Haydar Ali Yıldız'a 5 puan fark ile kaybettiler. Haydar Ali Yıldız tekrardan aday, karşısında ise bu sefer İnan Güney bulunuyor. Güney, siyaset hayatına doğrudan CHP gençlik kollarında başlamış ve sol kökenli seçmenden de oy alabilecek bir profil. Eski CHP Beyoğlu ilçe başkanı olmasının yanı sıra çalışmalarını büyükşehir yöneticiliği üzerine yapmış ve son 2 senedir de İBB'de aktif olarak rol almış bir isim, dolayısıyla bu açıdan da İmamoğlu'nun kritik gördüğü yerlere ithal aday yerine yerel bazda aktif rol almış isimleri aday gösterme stratejisine de uygun bir isim. İmamoğlu'nun geçtiğimiz haftalarda yaptığı bir açılışta bu iki adayın İmamoğlu'nun yanında poz vererek Türkiye siyasetinde çok alışkın olmadığımız bir fotoğraf çıkarmasıyla da gündem olmuştu Beyoğlu. İki kutuplu seçimlerde dengede olan bir ilçe Beyoğlu, 28 Mayıs'ta Kılıçdaroğlu 50.2% ile yarışı önde bitirmişti, 2017'de ise Evet oyu 50.1% idi. AKP ve Yıldız'ın yarışın favorisi olduğu çok net, Güney ve CHP'nin seçimi kazanabilmesi için İYİP adayının çok limitli bir oy alması ve YRP adayının da Cumhur İttifakı cehpesinde oy bölücü bir etkiye ulaşması lazım. Buna rağmen Beyoğlu'nun CHP'nin ilçe bazında en çok mücadele edeceği ilçelerden biri olacağını tahmin etmek zor değil.
Büyükçekmece: 2017'de Kadir Topbaş'ın yerine gelip 2 sene boyunca İBB başkanlığı yapan Mevlüt Uysal 2019'da AKP'nin Büyükçekmece adayı idi ve CHP adayı Hasan Akgün'e 3 puan fark ile kaybetmişti seçimi. Uysal'ın siyaseten ne kadar ağırlık sahibi bir isim olduğu bir kenara, AKP'nin mevcut İBB başkanı olan bir ismi bir ilçede aday göstermesi o ilçeye dair uyulan ilginin bir göstergesi, bunun sonuç getirmemesi ise ilçedeki seçmen demografisinin Cumhur İttifakı lehine dönmesinin pek de kolay olmadığının bir göstergesi. Bu argümanı desteklemek için 2023 seçimleri de örnek verilebilir, 14 Mayıs'ta CHP milletvekili seçimlerini birinci sırada bitirmiş, 28 Mayıs'ta ise Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasındaki fark 10%'un üstünde gerçekleşmişti. CHP, seçimlere mevcut belediye başkanı Akgün ile giriyor, ismin popülerliğinden bağımsız olarak bunun da CHP adına bir avantaj olduğunu söylemek mümkün. Akgün, 3'ü ANAP 3'ü CHP olmak üzere toplam 6 dönemdir Büyükçekmece'yi yönetiyor, 30 senelik bir periyotta böyle bir istikrarı sağlamak hiç de kolay bir iş değil ve kendisinin partilerden bağımsız olarak ilçe halkında bir karşılığı olduğunun bir göstergesi. AKP, RP dönemini de kattığımızda 30 senedir yönetemediği bu ilçeyi almak için muhalefetin çoklu adaylı girmesinin getireceği matematiksel avantajı kullanarak aradan sıyrılmak isteyecek ancak partilerden bağımsız direk mevcut başkan üzerine böylesine bir konsolidasyonun olduğu bir ilçede işleri pek kolay değil.
Çatalca: İstanbul ilçeleri içerisinde 2017-2019-2023 karşılaştırılması yapıldığında en ilgi çekici tablolardan birine sahip Çatalca. 2017'de İstanbul'da Hayır oyunun 60.2% ile en yüksek çıktığı 7. ilçe, 2023'de ise Kılıçdaroğlu-Erdoğan yarışı 14 puan farkla Kılıçdaroğlu lehine bitmişti. 2009-2019 arası da ilçenin yönetimi CHP'li Cem Kara'nın elindeydi. 2019'da ise aynı isim AKP adayı Mesut Üner'e 5 puan farkla kaybetti. Makro siyaset dengesinin bu denli muhalefet lehine olduğu bir ilçede böylesine bir sonucu aday performansı ve halktaki teveccühü üzerinden yorumlamak en sağlıklı ve aynı zamanda tek yöntem olsa gerek. CHP bu sefer seçime 2005'ten itibaren Çatalca'da (2009-2019 arası direk belediye yönetim ekibinde olması dahil) yerel bazda birçok farklı görevde yer almış bir isimle, Erhan Güzel ile giriyor. Güzel'in 2023'teki dengeyi koruması dahi yeterli olacak seçimi kazanması için, bu noktada en ciddi tehdit ise ilçedeki ciddi İYİP tabanı (2023 oyu 14%) ve İYİP adayının bu tabandan ne kadarlık bir oy alacağı. Buna rağmen Çatalca, CHP'nin 2019'a kıyasla 'pick-up' yapabileceği ilçeler arasında en öne çıkanlardan biri ve belki de matematiksel olarak da elinin en güçlü olduğu yer.
Esenyurt: Esenyurt aslında son gelişmelerin ardından 'battleground state' olma niteliğini kaybetti ancak yine de İstanbul'un en yoğun nüfusuna sahip ilçesi olmasının da etkisiyle üstüne konuşulmaya değer bir ilçe. 2019'da ilçe bazında HDP etkisinin en yoğun hissedildiği ilçe elbette Esenyurt idi, Kürt seçmenin de blok halinde oy vermesi ile CHP'nin adayı Kemal Deniz Bozkurt AKP adayı Azmi Ekinci'ye 6 puan fark atarak ilçe belediyesini 15 senenin ardından tekrardan CHP'ye getirmişti. Bu seçimin aday belirleme sürecinde en çok konuşulan ilçelerden biri Esenyurt oldu, CHP Ali Gökmen'i aday gösterdi ancak bu ismi son dakikada çekerek Ali Özer'i Esenyurt adayı yaptı. Ali Özer ismi incelendiğinde Kürt siyasetine yakın bir isim olarak göze çarpıyor, bununla birlikte DEM'in aday göstermemesi de Esenyurt özelinde CHP ve DEM arasında işbirliğinin sağlandığını açıkça gösteriyor. CHP+DEM seçmeninin fire vermediği senaryoda CHP adayı Özer'in seçimi kazanması oldukça yüksek ihtimal, 2023 milletvekili seçimlerinde Esenyurt'ta CHP+DEM'in oy oranı AKP+MHP'nin üstündeydi, ki bu da CHP'nin bu ilçe özelinde İYİP'e ihtiyaç dahi duymadan seçimi kazanabileceğinin bir göstergesi.
Eyüpsultan: Eyüp 1994'den beri RP-AKP tarafından yönetilen bir ilçe ancak özellikle son yıllardaki seçim sonuçlarına bakıldığında bir AKP kalesi olduğunu söylemek mümkün değil. 2017'de 52% ile Hayır önde çıkmıştı, 28 Mayıs'ta ise yine aynı oy oranı ile Kılıçdaroğlu yarışı önde bitirdi. 2019'da da CHP'nin yarışı az farkla kaybettiği ilçelerden biriydi Eyüp. Dolayısıyla bu seçimdeki ana hedeflerinden biri olacağı aşikar. CHP'nin adayı Mithat Bülent Özman, İmamoğlu döneminde İGDAŞ'ın genel müdürlüğünü yapan bir isim. Eyüp'le doğrudan bir bağlantısı olmaması ise en önemli dezavantajı gibi gözüküyor. AKP'de ise aday mevcut başkan Deniz Köken. Kazanmaya daha yakın olan tarafı Köken olmakla birlikte Eyüp'ün 31 Mart akşamı son dakikaya kadar takip edilecek ilçelerden biri olacağı aşikar.
Yerel Seçim Notları - İstanbul Büyükşehir Belediyesi
İBB seçimleri doğal olarak her yerel seçimin bir numaralı takip konusu olur ancak bu seçimde diğer il/ilçe seçimlerine kıyasla önem ve kıymetinin çok daha başka bir seviyede olduğu aşikar. Bunun en önemli sebebi de elbette İstanbul seçimlerinin sonucunun ülke siyasetinin gidişatı hakkında ciddi bir kırılma noktası olma ihtimalinin bulunması. Türkiye'de özellikle 2011'den beri genel seçimlerin aslında bir Erdoğan güvenoyu referandumu haline büründüğünü söylemek yanlış olmaz. Muhalefet cephesinde adaylar değişiyor, iktidar cephesinde yönetici kadroları değişiyor, her seçimin bambaşka alt gündemleri ve hikayeleri oluyor ancak seçim günü gelip vatandaşlar sandığa gittiğinde ana hikaye her zaman Erdoğan'la tamam mı devam mı sorusuna verilen cevap üzerinden şekilleniyor.
2024 İBB seçiminin de buna benzer bir şekilde İmamoğlu referandumuna dönüştüğünü söylemek mümkün. Bu durum elbette İstanbul'daki tüm seçmenlerin İmamoğlu'nun siyasi geleceğini olumlu veya olumsuz yönde oylama motivasyonuyla sandığa gideceği anlamına gelmiyor, örneğin bu seçimde İmamoğlu'na İBB başkanlığı için oy verecek olan ama ilerideki olası bir Erdoğan-İmamoğlu cumhurbaşkanlığı seçiminde İmamoğlu'na asla oy vermeyecek bir seçmen grubu mutlaka var ve bunun olması da çok doğal. Ama seçmen motivasyonu tarafındaki bu girdi çeşitliliği, seçim sonucu üzerinden oluşacak nihai çıktıyı değiştirmeyecek. Türkiye siyaseti içerisindeki hiçbir konuya siyah-beyaz olarak bakmamak ve gri alanları daima göz önünde bulundurmak şart ancak 2024 İBB seçimlerinde denklem çok basit gözüküyor: i) İmamoğlu kazanacak ve Türkiye muhalefetinin bir numaralı ismi olma iddiasını güçlendirecek, hatta belki bu tartışmayı kapatacak ve 2028 cumhurbaşkanlığı seçiminin şimdiden tartışmasız adayı haline gelecek ii) İmamoğlu kaybedecek, AKP'ye karşı daima kazanır olma kimliğini kaybedecek ve işin daha kötüsü bunu Murat Kurum gibi düşük bir profilli bir isme karşı yaşayacak, 2028 iddiası da dolayısıyla büyük bir darbe alacak. Bu durumun 2023 seçimlerinin ardından zaten dağılmış olan Türkiye kurumsal muhalefetini iyice paramparça edeceğini ve toparlanamaz bir noktaya getireceğini kestirmek zor olmasa gerek.
İmamoğlu'nun kendi siyasi hikayesini üstüne kurduğu iki ana hat var: icraatçi başkan olma ve kazanan bir başkan olma. Bu iki damarın da AKP-MHP seçmenine çekici geldiği aşikar ve Türkiye siyasetinin 2014'ten beri tıkanmış olduğu 52-48 dengesinin aşılmasının da tek yolu da -en azından mevcut koşullar ve aktörler üzerinden- İmamoğlu'nun bu iki ana damar üzerinden AKP-MHP seçmenine ulaşması üzerinden geçiyor. İcraatçi başkan olma iddiasını elbette ağırlıkla 5 senelik İBB dönemindeki çalışmaları üzerinden kuruyor. Bu noktada yaklaşımını akranı olan ABB başkanı Mansur Yavaş'tan daha farklı bir şekilde kurguladığını söyleyebiliriz. Yavaş, icraatçi başkan kimliğini daha çok dar gelirli kesime yönelik sosyal destekler üstüne kurmaya çalışırken İmamoğlu ona kıyasla daha yapısal çözümler geliştirmeye çabalıyor. Kadınların iş hayatına/sosyal hayata katılmak adına İstanbul'un farklı noktalarında açılan kreşler ve gençlerin barınma konusunda derneklere/vakıflara bağımlı kalmamasını sağlamak adına yine İstanbul genelinde açılan yurtlar bunun en önemli örnekleri. Kanal İstanbul konusunda gösterdiği direnç ve kazandığı zafer de belediye başkanlığı sınırları içerisinden çıkmadan bile ülke siyasetine yön verebildiğinin bir göstergesi. Bu örnekler aynı zamanda, özellikle belli başlı çevreler tarafından dile getirilen, İmamoğlu'nun sol/sosyal demokrat çizgide bir isim olmadığına karşı sunulabilecek örneklerden birkaçı.
İkinci ana hat olan 'kazanan' kimliği ise özellikle 2019'daki tekrar seçimi ile ortaya çıkmış ve İmamoğlu'nun seçim dönemlerinde sık sık dile getirmeyi sevdiği bir kavram. 2019 İstanbul seçimlerinin iptal ettirilmesi ve tekrar seçiminde 13 bin oyluk farkın 800 bin oyluk bir farka dönüşmesi gerçekten sıradışı bir olaydı ve Türkiye muhalefeti için ellerine gelen çok büyük bir fırsattı. Muhalefet aktörleri ise bu kırılmanın açtığı yarıktan yüzmeyi tercih etmek yerine altılı masa gibi farklı yöntemler denediler ve bu olayın üstüne bir hikaye kurmak bir kenara dursun bu olayı -kasıtlı olduğu çok bariz bir şekilde- unutturmayı tercih ettiler. Muhalefetin ayağına Aralık 2022'de bir büyük fırsat daha geldi, İmamoğlu'na verilen siyasi yasak karanın açıklanması çok büyük bir olaydı ve muhalefetin seçim kampanyasını bu yasak üzerinden kurması büyük bir ivme sağlayabilirdi. Bu da yapılmadı, 14 ve 28 Mayıs seçimlerinin sonuçları ortada. Bu olguların üzerine zamanın muhalefet aktörlerinin bir siyasi hikaye yazmamış olması bunların kıymetinden bir şey götürmüyor. İmamoğlu pekala 'kazanan' kimliğini altını çizmeye ve de bu olguların hikayesini kendisi yazmaya devam edecek. İlgili muhalefet aktörlerinin mevcut durumları da oldukça ironik; bir tanesi Mayıs ayında ülkeyi yönetmeye aday iken 6 ay sonra kendi partisinin kurultayını kaybetti, bir diğeri bir zamanların en büyük İmamoğlu destekçisi iken şu anda en büyük düşmanı ve partisi bu seçimlerin ardından yok olma tehlikesi ile karı karşıya, diğer dört aktör ise zaten en başından beri birer aktör değildi ama Kılıçdaroğlu'nu CB adayı yapmak için öyle bellendiler, şu anda CHP'nin ikramıyla elde ettikleri 38 milletvekili sayesinde konforlu bir siyaset alanına sahipler, 2028'de kendi başlarına kaldıklarında başlarına ne geleceği meçhul.
İBB seçimine geri dönecek olursak, bu seçimin önemini arttıran ve seçimi daha da bir 'İmamoğlu referandumu' haline getiren unsur ise Cumhur İttifakı'nın YRP firesi dışında tek adayla seçime giriyor olmasına karşılık muhalefet cephesinde ise herhangi bir ittifakın bulunmaması, İYİP ve DEM başta olmak üzere tüm partilerin kendi adaylarıyla seçime giriyor olması. Bu durumun İmamoğlu galibiyeti ihtimalini düşüren bir faktör olduğu açık ancak olası bir galibiyet senaryosunda bunun anlamının çok daha güçlü olacağı da aşikar. İstanbul'da 2023 milletvekilliği seçimleri sonuçlarına baktığımızda AKP+MHP'nin oy oranı 43%, CHP'ninki ise 28%. Dolayısıyla kağıt üstünde bakıldığında İmamoğlu'nun önünde kapatılması gereken 15 puanlık bir fark var. İYİP ve DEM'in aday çıkartmasına rağmen 2023'teki 8%'lik oranlarına ulaşamayacaklarını kestirmek zor değil, dolayısıyla aslında gerçekte bu fark 15'ten daha yakın ama herhalükarda, mevcut oy matematiğine göre İmamoğlu'nun yarışa geride başladığı bir gerçek. Muhalefette partiler arası bir ittifakın olmadığı bu ortamda eğer İmamoğlu hedeflediği taban ittifakını kurmayı sağlarsa çok zor bir işi başarmış olacak. Böylesine bir sonucun 2019'da 3 ay aralıkla gelen 2 seçim galibiyetinin bile ötesinde bir hikaye yaratma potansiyeli var. Ve 2024'ün 2019'dan bir ciddi farkı var, olası bir olumlu sonucun ardından 1 Nisan 2024 itibariyle İmamoğlu'nun önünde el freni olabilecek bir muhalefet aktör grubu bulunmuyor artık.
21 Şubat 2024 Çarşamba
Liverpool Notları & Liverpool: 4 - Luton: 1
Barcelona benzetmesinin arkasında elbette ciddi sakatlıklar, krize giren bir oyun ve yapılan görkemli bir geri dönüş var. Sakatlıkların yoğunluğu Barcelona maçına kıyasla çok daha yüksekti, Liverpool'un ideal 11'inden sadece 3 isim (Van Dijk - McAllister - Diaz) sahadaydı. Bu koşullar altında zaten zor olan bir maç, Luton'un 12. dakikada öne geçmesiyle daha büyük bir sıkıntıya girdi. İçinde bulunulan durumun sahadaki genç ekip üzerindeki oluşturduğu baskı zaman zaman net bir şekilde hissedildi ilk devrede. Kimi zamanlarda da çalışkanlık ve efor üst seviyede iken, basit bir şekilde kalite/tecrübe eksikliğiyle yapılan hatalar Liverpool'un devreye geride girmesine yol açtı. Klopp'un personel eksikliğinden kaynaklı olarak oyuncu değişikliği yapma şansının da olmaması işlerin iyice kriz moduna girmesine yol açtı.
Kilidi açan isim 56'da kornerden kafa vuruşuyla golü bulan Van Dijk oldu. Devre dönüşü 45-55 arası zaten iyice artmış olan baskı seviyesinin üstüne gelen bu gol, oyunculardaki güven seviyesinin artmasını da sağladı ve ikinci gol de hemen 2 dakika sonra Gakpo ile geldi. Ardından 68'de oyuna giren Robertson maça anında etki etti ve nefis bir top kapma üzeri asist ile maçı kopardı. Skorun gelmesi Klopp'un yedekteki genç oyunculara şans vermesini de sağladı; Bobby Clark, Jayden Danns, James McConnel gibi akademiden isimler 80'den sonra süre buldular. 90'da yine bir akademi ürünü olan ve artık genç sayılamayacak (100'üncü maçına çıktı) Harvey Elliott skoru 4-1'e getirdi ve de ardından fotoğraftaki nefis kare ortaya çıktı. Başarıya giden yolun daima daha çok harcama ve transferden geçtiği ve bu imkanlara sahip olmayan hocaların/takımların bundan sürekli şikayet ettiği günümüz futbolunda Klopp'un Liverpool'u kendi iç kaynaklarıyla gerçekten çok özel bir hikaye yazıyor. Yolun sonunda 4 kupa ihtimali var, bunlardan kaç tanesi mutlu sonla biter bilinmez ancak 0 kupa ile bitse dahi bu Liverpool sezonunun kıymetini azaltmayacağı çok net.
18 Şubat 2024 Pazar
Liverpool Notları & Brentford: 1 - Liverpool: 4
27 Ocak 2024 Cumartesi
Yerel Seçim Notları - Ankara ve İlçeleri
Büyükşehir:
CHP'nin Mansur Yavaş hamlesiyle 25 senelik RP-AKP dönemini bitirdiği Ankara'da AKP çözümün milliyetçi bir adaydan geçtiğini varsayıyor olsa gerek, milliyetçi tabandan gelen mevcut Keçioren belediye başkanı Turgut Altınok'u büyükşehirde Yavaş'ın karşısına çıkardı. Ankara'daki milliyetçi oyun en güncel ölçümünü yapmanın yolu 2023 milletvekili seçimlerindeki MHP+İYİP+ZAFER+BBP toplamına bakmak, bu da 28%'lik bir oya tekabül etmekte. CHP ve AKP'nin Ankara'da zafere giden yolun bu 28%'lük bloktan geçtiğini düşünerek hesaplarını yaptıkları çok bariz, büyükşehir adaylarının iki tarafta da milliyetçi kökenli isimler olması bir kenara dursun, ilçe adayları kırılımında da bunun izleri gözlemleniyor. AKP'nin büyükşehirler arasında MHP'ye en fazla ilçe bıraktığı il Ankara, CHP'de de MHP'nin güçlü olduğu ilçelerin aday seçiminde Yavaş'ın doğrudan belirleyici faktör olduğu biliniyor, hatta bunun en ekstrem örneği Polatlı'da mevcut MHP'li başkanın CHP'den aday olmuş olması.
Büyükşehirdeki yarışta hem mevcut başkan olmasının hem de farklı tabanlarda sevilen bir profil olmasının etkisiyle Yavaş'ın bir adımda önde olduğunu söylemek mümkün. Kendisinin 2023'teki -biraz da kendisine zoraki yaptırıldığı anlaşılan- siyasete atılma teşebbüsü iyi bir sonuç vermedi, niyetinin Türkiye geneli bir rolden ziyade Ankara olduğunu da belirtti hep demeçlerinde. Kendi kabuğuna döndüğü bu seçimde çok daha özgüvenli ve motive bir kampanya performansı öngörmek mümkün, bu da Yavaş cephesi için ek bir artı. Turgut Altınok ise Çankaya'dan sonra şehrin en büyük ikinci ilçesini 1994-2009 ve 2019-2024 olmak üzere iki ayrı dönemde toplam 20 sene yönetmiş bir profil ile Yavaş'ın karşısına çıkıyor. AKP'nin 2019'da Ankara ile bir bağlantısı olmayan Mehmet Özhaseki'yi veya bu seçimde İstanbul'la bir bağlantısı olmayan Murat Kurum'u aday göstermesinin aksine Turgut Altınok, Ankara'da seçmende karşılık görebilecek, bir nevi tabandan yetişmiş bir isim. Altınok'un bir diğer avantajı ise muhalefet blokunda DEM, ZP ve İYİP'in kendi adaylarıyla seçime giriyor olması. Muhalefette tepede parti yönetimleri arasında bir ittifak kurulmamış olsa da tabanda Yavaş etrafında bir birliktelik beklemek mümkün, dolayısıyla bu üç partinin adaylarının alacağı toplam oy 2023'deki oy toplamlarının çok altında kalacaktır kuvvetle muhtemel. Ancak 2019'da Yavaş'la Özhaseki arasında sadece 3.8%, 2023 2.turda ise Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasında da sadece 2.5%'lik bir fark olduğu hesaba katıldığında bu bu partilerin adaylarının toplam oyu 3-4% bandında kalsa dahi seçim sonucuna doğrudan etki etme ihtimalleri bulunmakta.
Yarışın Ortada Olduğu İlçeler:
Elmadağ: 2017-2023 karşılaştırması yapıldığında Ankara'da iktidar bloku lehine en olumlu tablonun çıktığı ilçe Elmadağ. 2017'deki 46.8%'lük Evet oyunun üstüne 2023'te Erdoğan +4.1% koyarak 50.9% oy aldı. Tarihsel olarak bakıldığında Elmadağ belediyesi el değişikliklerinin sık görüldüğü bir belediye; 1989-1999 arası SHP, 99-04 arası MHP, 04-09 arası CHP, 09-19 arası AKP tarafından yönetildikten sonra 2019'da tekrar CHP'ye geçti. Mevcut belediye başkanı Adem Barış Aşkın, CHP'nin ilk açıkladığı ilçe adaylarından biri oldu, ismi üzerinde bir tartışma olmaması hem başarılı bir dönem geçirdiğine hem de parti örgütlerinin çalışmasında bir sorun yaşamayacağına bir gösterge. CHP'nin Ankara'da Yenimahalle ve Çanakkale gibi kale sayılabilecek ve alınmasına garanti gözüyle bakılan yerler dışında elinde tuttuğu tek ilçe olan Elmadağ'ı geri vermek istemeyeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Etimesgut: Erdal Beşikçioğlu'nun adaylığıyla bir anda ülke gündeminde de kendine yer bulan Etimesgut'un 31 Mart akşamı ilçe seçim yarışları arasında en pöpülerlerden biri olacağı kesin. Yavaş'ın İYİP'ten istifa eden bir isimi Etimesgut'ta aday göstermek istemesi yerine parti kararıyla Beşikçioğlu CHP'nin adayı oldu. İlçenin mevcut belediye başkanı MHP'li Enver Demirel ilçede sevilen ve daha önemlisi CHP tabanından da oy alabilen bir isim. Bu dinamiği bozmak için herhangi bir CHP'li (veya ex-İYİPli) siyasetçiyi aday göstermek yerine böyle bir deneysel bir yönteme gitmeleri CHP adına doğru bir hamle gibi duruyor. Etimesgut, 25 ilçeli Ankara'nın en büyük 5. ilçesi ve el değiştirmesi durumunda en büyük 5 ilçenin 3'ünde yönetim CHP'de olmuş olacak. Etimesgut, 2017-23'te 53-56% bandında Hayır-Kılıçdaroğlu demiş bir ilçe, dolayısıyla seçmen profili olarak CHP'nin bir dezavantajı bulunmuyor ve olay tamamen Beşikçioğlu'nun Enver Demirel popüleritesini ne kadar törpüleyebileceğine bakacak.
Gölbaşı: Yarışın ortada gözüktüğü 5 ilçe arasından 'en az ortada' olanı seçmemiz gerekse bu Gölbaşı olur muhtemelen. 2019'da MHP-İYİP arasında geçen yarışı %15 puan farkla MHP adayı kazanmıştı. 2023'te ise Erdoğan 2.turu Kılıçdaroğlu'nun sadece 1 puan önünde tamamladı ve 2017'deki 5%'lik farkı 4 puan muhalefet lehine kapandı. CHP burada Yavaş'ın da tavsiyesiyle Gölbaşı'nın eski MHP'li belediye başkanını aday göstererek ilçenin dinamiklerine göre doğru bir hamle yaptı. Ancak işin matematiği, CHP-İYİP işbirliğinin olduğu varsayımında dahi muhalefet adına işin zor olduğunu gösterirken İYİP'in aday gösteriyor olması işleri CHP adına daha da zor hale getiriyor. Dolayısıyla beklenen sonuç Gölbaşı'nın MHP'nin elinde kalmaya devam etmesi.
Mamak: Mamak için Etimesgut'la birlikte CHP'nin bu seçimde Ankara'daki en büyük iki hedefi demek mümkün. 2017 ve 2023'te 50-50% dengesinde olan bu ilçede 2019'da ise AKP adayı 3% farkla kazanmıştı. CHP Etimesgut'takine benzer bir yöntemle siyaset dışı bir isimi (iş insanı) göstererek 'pick-up' şansını deniyor Mamak'ta. Yavaş'ın Etimesgut'ta aday göstermek istediği ismi sonrasında Mamak'ta da aday göstermek istediği ancak bunun da genel merkezden döndüğü biliniyor. CHP'nin milliyetçi kökenli isimleri Polatlı, Gölbaşı gibi ilçelerde aday göstermesi anlaşılabilir ama 2023 milletvekilliği sonuçlarına göre il ortalamasına göre daha aşağıda bir milliyetçi oy oranı bulunan ve Alevi nüfusunun da yoğun olduğu Mamak için mantıklı bir hamle değil idi Yavaş'ın önerdiği Özarslan'ın adaylığı.
Polatlı: Polatlı'da bir CHP'li belediye başkanın varlığı ihtimal olarak dahi kulağa çok abes geliyor ama mevcut MHP'li belediye başkanı CHP'den aday yapılınca işler değişti. 2019'da farkın 18% olduğu, 2023'te ise Erdoğan'ın 55% aldığı, dolayısıyla normal şartlar altında iktidar blokunun rahat kazanması beklenen seçimde mevcut belediye başkanı Mürsel Yıldızkaya'nın MHP tarafından aday gösterilmemesinin ardından CHP tarafından aday gösterilmesi Polatlı'yı bir anda 1999'dan beri ilk defa bir 'battleground state' haline getirdi. Yıldızkaya ismi tek başına 18%'lik farkı kapatmaya yeterli bir isimi mi, bunu göreceğiz. Ve elbette CHP adına bir dezavantaj olarak, milliyetçi oyların yoğun olduğu her ilçede olduğu gibi İYİP faktörünü de atlamamak gerekiyor, Yıldızkaya'nın halihazırda zaten zor olan işini daha da zor hale getirecek.
Yerel Seçim Notları - Girizgah ve Metod
Yerel dinamiklerin ve özellikle aday isimlerinin yerel seçimlerde çok daha kritik bir hale geldiği çok açık. Örneğin genel seçimlerdeki milletvekili adayı isimlerinin önemi ile yerel seçimlerde belediye başkan aday isimlerinin önemini karşılaştırdığımızda ortaya kıyas kabul etmeyecek bir fark ortaya çıkıyor. Milletvekili seçimlerinde seçmenler kendi bölgesindeki adaydan memnun olmasa dahi, parti/lider bağlılığından ötürü isimi göz ardı ederek oy kullanmaya daha meyilli iken, yerel seçimlerde ise bunun tam tersine il/ilçe başkan aday isminden dolayı genel seçimde asla oy vermeyeceği bir partiye oy veren seçmen sayısı özellikle belli bölgelerde oldukça yüksek olabiliyor. Bunun en güzel örneklerinden biri Ankara'nın Etimesgut ilçesi. Etimesgut 2017'de Hayır'ın Evet'e 9% fark attığı, 2023'te ise Kılıçdaroğlu'nun 56.7% gibi bir oy oranına ulaştığı bir ilçe. Bu rakamlara göre aday isimlerinden bağımsız olarak bakıldığında yerel seçimde de Etimesgut'un CHP/muhalefet tarafından kazanılması beklenen sonuç ancak 2019'da MHP adayı Enver Demirel CHP adayına 4 puan fark atarak belediye başkanlığını kazandı. 2017-2023 yılları arasında ilçe demografisinin ve seçmen oy eğilimlerinin önce 2017-2019 arası muhalefetten iktidara doğru, 2019-2023 arası da tekrardan bu sefer iktidardan muhalefete doğru kaydığı varsayımının çok gerçekçi olmayacağını göz önünde bulundurduğumuzda, bu durum için geriye tek açıklama kalıyor: 2017 ve 2023'te CHP'ye/muhalefete oy veren seçmenin kayda değer bir kısmı 2019'da MHP adayı için oy kullandı. Bu durumun partilerin seçim stratejilerine etkisi de genel seçimlerdeki alışılagelen makro seviyedeki siyasi söylemleri devam ettirmek yerine il/ilçe bazında aday belirleme aşamasından başlayarak daha ince bir işçilik yapma gerekliliğine itmesi oluyor.
İnce işçilik sadece parti stratejileri için değil, aynı zamanda bu işin tahminleme ve ölçüm tarafında da geçerli. Yerel seçimlerde ülke genelinde toplam oy oranının hiçbir şey ifade etmemesi ve sürecin tamamen il/ilçe bazında 1. olan kazanır üzerinden ilerlemesi, ülke seviyesinde yapılacak bir anketin hiçbir anlam ifade etmemesine ve mutlaka il/ilçe bazında bir analiz yapılması gerekliliğine itiyor, elbette o spesifik il/ilçedeki yerel dinamikleri ve aday isimlerini de göz önünde bulundurarak. Bu bakımdan Türkiye yerel seçimleri hakkında ülke seviyesinde bir fikre sahip olmanın yolu tümevarımcı bir yaklaşım izlemekten geçiyor. Bu noktada da metodoloji açısından ABD başkanlık seçimleri enteresan bir şekilde Türkiye yerel seçimleri için iyi bir referans noktası olabilir. ABD başkanlık seçimleri dünyanın geri kalanından farklı bir yöntemle adayların ülke genelinde aldıkları toplam oy oranı yerine eyalet bazında 'electoral vote' ismi verilen bir sistem üzerinden ilerliyor. Bu sistemde her bir eyaletin nüfusuyla orantılı olarak bir 'electoral vote'u bulunmakta ve eyaleti kazanan aday 'winner-take-all' usulüne istinaden ilgili eyaletteki bütün electoral vote'ların hepsini kendi hanesine yazıyor. Totalde 538 electoral vote bulunmakta ve bunun salt çoğunluğu olan 270 adedine ulaşan aday seçimi kazanıyor, örneğin 2020'de Joe Biden 303 electoral vote'a ulaşarak yarışı Trump'ın önünde bitirmişti.
Bu sistemin bir olası sonucu, ülke genelinde toplam oy miktarı daha fazla olan aday yarışı 'electoral vote' açısından geride bitirebilir, tıpkı 2016'da Hillary Clinton'ın yaşadığı gibi. O seçimde Clinton, ülke geneli toplam oylarda Trump'tan 2.1% (48.2-46.1) fazla oy almış olmasına rağmen electoral vote yarışını Trump 304-227 önde bitirip başkan seçilmişti. Bu kurgu haliyle başkan adaylarını ve kampanyalarını bunun etrafında bir strateji çizmeye itiyor, bunun doğal sonucu da eyalet bazında stratejilerin değişmesi oluyor. Örneğin ülkenin electoral vote açısından en zengin (54) eyaleti California, seçimlerde hem Cuhmuriyetçilerin hem de Demokratların ilgi odağında değil çünkü iki taraf da California'da demokrat seçmenin ağırlıkta olduğunu ve dolayısıyla yarışı Demokrat Parti'nin adayının kazanacağını biliyor. Bu galibiyetin farkının 5% veya 35% olması arasında hiçbir fark olmadığı için de zamanlarını ve enerjilerini bu ve benzeri eyaletlerde harcamak yerine yarışın ortada olduğu ve ilgili electoral vote'ların iki tarafa da gidebileceği eyaletlere yöneliyorlar. Bu eyaletlerden örneğin bir tanesi Nevada, 6 gibi az bir electoral vote'a sahip olmasına rağmen yarışın ülke genelinde yakın geçtiği seçimlerde belirleyici faktör olabiliyor ve dolayısıyla iki tarafın da mutlaka hedefinde oluyor. Bu tarz eyaletlere 'battleground states' ismi veriliyor ve seçimlerin hikayesi de genelde bütün ülke üzerinden değil Nevada gibi 4-5 spesifik eyalet üzerinden ilerliyor. Bu eyaletlerde üstünlüğün iki seçim arasında el değiştirmesine ise 'pick up' ismi veriliyor ve özellikle bir önceki seçimi geride bitiren taraf, seçim stratejisini bu 'pick up' potansiyelleri üzerinden kuruyor. Örneğin 2024 seçiminde Trump kuvvetle muhtemel bir önceki seçimde kaybettiği Wisconsin, Michigan eyaletleri kazanarak, oralarda 'pick up' yapmayı ve electoral vote farkını bu şekilde kapatmayı hedefleyecek.21 Ocak 2024 Pazar
Galatasaray Notları & Trabzonspor: 1 - Galatasaray: 5
Galatasaray adına sezonun dönüm noktası niteliği taşıyabilecek bir maç oldu. Bu sadece Fenerbahçe'nin puan kaybettiği günde, deplasmandaki bir derbiyi 5 golle kapatmakla alakalı değil, kadro yapısı açısından da uzun vadede çok faydalı çıktılara vesile olmuş olabilir Trabzon maçı. Galatasaray'ın bu sezon ligde skor almayla ilgili hiçbir zaman sorunu olmadı, belli dönemlerde de bunu güçlü bir oyun performansıyla destekledi. Ancak bütün bunlar olurken kadro yapısı ve ilk 11 bir türlü oturmadı. Bu sorun özellikle son haftalarda kendini iyice hissettirmeye başlamıştı ve Galatasaray'ın şampiyonluk + Avrupa'da ilerleme hedeflerinin önündeki en büyük engellerden birini teşkil etmekte idi.
Şampiyonluk yarışında olan bir takımın performansının sürdürülebilir olması için kadro tercihlerinde bir düzenin oturmuş olması oldukça elzem, bu konunun kapsamı hem spesifik bir pozisyondaki oyuncu tercihlerini hem de genel diziliş kararlarını kapsıyor. Takım kurgusundaki değişiklikler bir kenara, olaya oyuncu perspektifinde baktığımızda da istikrar önemli, bunun en uç örneğini Barış Alper'de gördük misal. Her ne kadar kendisine görev verilen tüm pozisyonları başarılı bir şekilde icra etmiş olsa da bunun sürdürülebilir bir metod olmadığı gerçek. Bu maçtaki diziliş Okan Buruk'un kafasında planladığı bir diziliş miydi, yoksa sakatlıkların da etkisiyle 'bir de bunu deneyelim' derken bir miktar şans faktörünün de etkisiyle mi ortaya çıktı orasını bilmek mümkün değil ancak sezonun geri kalanı için hocaya sağlam bir çözüm olanağı gösterdi, bunun değeri gelen 3 puanın çok ötesinde. İlk 11'de ön plana çıkan unsurları özetleyecek olursak; Kaan Ayhan sol bekte başladı, Demirbay ortada Torreira'nın yanındaki yerini güçlendirdi, Barış Alper sağ önde, Zaha ise en uçtaydı. Bu diziliş bütün bu oyuncuların verimini arttırdı; kanatta bunalım döneminde olan Zaha ileriye muazzam bir dinamizm getirdi, 2 gol - 1 asist ile oynadı. Sezonun başından itibaren oyuncu geçişkenliği en yoğun pozisyon olan sağ kanatta Barış Alper muazzam bir performansla Okan Buruk'a hem Barış Alper'i nerede kullanacağı hem de sağ kanatla alakalı ne yapacağı konusunda bir taşta iki kuş denilebilecek bir opsiyon gösterdi. Kaan Ayhan ise ortada Torreria'nın yanında ve stoperde sergilediği harika performansların yanına bir de çok iyi bir sol bek performansı ekledi, bunu bir de golle süsledi.
Okan Buruk'un elinde artık hem bireysel bazda oyuncuları mutlu etmiş hem de skora yansıyan/sonuç vermiş bir kurgu var. Takımdaki sakatlık durumları elverdiği sürece bundan vazgeçmesi pek mümkün gözükmüyor. Bu dizilişe küçük bir dokunuşla Mertens'in yerine Zaha'yı Icardi'nin yanına 2. forvet olarak koyup 4-4-2'ye dönmek de pekala mümkün gerekli olduğu zamanlarda. Takımın dizilişiyle ve oyun tercihleriyle ilgili çok sayıda soru işareti bulunurken bir 90 dakikanın bu soru işaretlerinin çoğuna cevap olması rüya gibi geliyor ancak Galatasaray gerçekten böyle bir 90 dakika yaşamış olabilir.