30 Eylül 2016 Cuma

Yeni Sezon || Darüşşafaka Doğuş


Gelenler: Brad Wanamaker, Daris Bertans, Adrien Moerman, Birkan Batuk, James Anderson, Will Clyburn, David Blatt

Gidenler: Samet Geyik, Reggie Redding, Doğuş Özdemiroğlu, Milko Bjelica, Jamon Gordon, Manuchar Markoishvili, Serhat Çetin, Emir Preldzic, Oktay Mahmuti

Kadro:

PG: Wanamaker - Wilbekin - Ender - Mehmet
SG: Anderson - Birkan
SF: Clyburn - Bertans
PF: Moerman - Harangody - Dudley - Metin
C: Slaughter - Furkan - Semih

Yenilenen görünümüyle Darüşşafaka Doğuş şüphesiz hazırlık döneminin en etkileyici takımlarından biriydi. Yaptıkları 10 maçtan -yaklaşık +15 fark ortalamasıyla- namağlup ayrılmaları bir kenara, birkaç oyuncunun performansına endeksli kalmayıp süre alan tüm parçaların katkı verdiği bir yapı oluşturduklarının altını çizmekte fayda var.

Geçtiğimiz yıl şişkin ve verimsiz kadroyla geçen başarısız bir sezonun ardından Darüşşafaka Doğuş projesi hakkında çoğu insanın gözünde kaçınılmaz olarak olumsuz bir imaj oluşmuştu. Eldeki maddi kaynakların kaliteye dönüşemediği, bir türlü heyecan uyandıramayan projenin yeniden hayata dönmesi için çok radikal bir değişim gerekiyordu ve David Blatt'in takımın başına getirilişi bu ihtiyaç duyulan değişimi sağladı. Blatt'in görevine 1 Haziran gibi erken bir tarihte başlaması kadronun daha sağlıklı bir şekilde yapılandırılmasına yardımcı oldu ve Eurobasket gibi Eylül ayının çoğunu işgal eden bir turnuvanın olmaması da sezon başlamadan takımın kaynaşması için yeterli süreyi verdi. Bu yaz 5'i yabancı olmak üzere 6 yeni oyuncuyu kadroya katmasına rağmen saha içindeki uyumu yakalamış ve 60 maçı aşacak Euroleague - Lig maratonuna hazır bir Darüşşafaka Doğuş var.

TAKIM

Yenilenen kadronun dinamiklerini incelemeye başlarken değinmemiz gereken ilk nokta Blatt'in oyuncu seçimlerinde birden fazla pozisyonda oynayabilecek oyuncuları tercih etmiş olması. Wanamaker'ın 1-2, Bertans'ın 2-4, Moerman'ın 3-5, Birkan'ın 2-3, Anderson'ın 2-3, Clyburn'ün 2-4 aralıklarında süre aldığını gördük hazırlık maçlarında, bu durum alan paylaşımı -hepsinin 3 sayı tehditi var- ve switch'lerde oldukça faydalı oldu Daçka adına. Oyunun iki tarafında da durağanlığın bu sayede aşılmış olduğunu söyleyebiliriz. Ribaundun ardından hücuma hızlı çıkmaya çalışıyorlar ve guardların haricinde Anderson, Clyburn, Bertans gibi topu yarı sahaya taşıyabilecek oyuncularının olması da bunu yapmayı kolaylaştırıyor. Bu üçlünün aynı zamanda savunma çıkışlarında köşelere doğru koşuları yaptıklarında Wilbekin ve Wanamaker tarafından beslendiklerine ve erken şutları atmakta tereddüt etmediklerine tanık olduk. Set hücumunda da hareket kesilmiyor ve doğru spacing sayesinde skor imkanları artıyor. Burada da topsuz alanda Moerman'ın weakside cut'ları en çok göze çarpan detay oldu, sayısız kolay basket imkanı buldu bu sayede. Ofansif olarak bahsedilebilecek negatif not ise net bir playmaker ve saha içi lideri eksikliği. Wanamaker ve Wilbekin boş adamı bulma konusunda yeterli olsalar da öncelikli oyun tarzlarının bu olmadığını biliyoruz. Şu ana kadar bu eksikliğin bir probleme dönüştüğü görülmedi, hatta bütün parçaların katılımıyla asist/saha içi isabet oranı da oldukça yüksek bir seviyede. Bu soru işaretinin üzerini çizmek için sezon içindeki maçları, bu maçların içinde de özellikle geri düşülen anlardaki reaksiyonları gözlemlemek lazım. Malum hazırlık döneminin çoğunda maçları 3. çeyrek bitmeden kopardıkları için kriz anlarında neler yaptıklarını izleme fırsatımız olmadı.

Takım genelindeki savunmaya bakmamız gerektiğinde hücumdaki aktifliğin burada da devam ettiği söylenebilir. Doğru ve yerinde baskı, yardımların gecikmemesi, 1'e 1'de zafiyet gösterme potansiyeline sahip oyuncu bulunmaması, 5 numarada defansif olarak üst seviyede 2 oyuncuya sahip olunması ve tabi ki esnek kadronun getirdiği bol switch imkanı Darüşşafaka'yı rakipler açısından zorlayıcı bir takıma dönüştürüyor. Rakamlara bakıldığında Furkan'ın olağanüstü performansı sayesinde her maçta rakibinden daha fazla hücum ribaundu çeken bir Darüşşafaka var ancak verilen hücum ribaundları fazlaca ikinci şans sayısına dönüştü ve şu anda savunmanın zayıf karnı olarak gözüküyor. Belli sekanslarda da -özellikle pick&roll'da- iletişim eksikliği yaşandığını belirtmekte fayda var ancak daha ilk resmi maçına çıkmamış bir takım için bu durum oldukça anlaşılır.

KISA ROTASYONU

Bu bölgede uzunlara oranla daha az alternatif olduğu için ana rotasyondaki oyuncuların istikrarını koruması Darüşşafaka'nın hedeflerine ulaşması açısından çok kritik. Özellikle Blatt'in EL maçlarında Birkan ve Ender'e ne kadar forma şansı tanıyacağı şüpheli olduğu için 1-2-3 rotasyonunda geriye 5 temel oyuncu kalıyor: Wilbekin, Wanamaker, Anderson, Clyburn ve Bertans.

Wilbekin: Ana kısa rotasyonun geçen seneden kalan tek parçası olan Wilbekin, büyük bir sürpriz olmazsa bu sezon kenardan gelecek. Hala birden çok defosu olmasına rağmen saha içi azminin oldukça yüksek olması onu önemli hale getiriyor, bu sene sorumluluğunun azalacak olması belki daha verimli olmasını sağlayabilir. Asist rakamlarındaki gelişim geçen sene usage rate'i 27.1 olan -EL genelinde 10.- bir oyuncu için çok kritik, halen yanlış seçimlerle tempoyu sekteye uğratma potansiyeline sahip olsa da ilerleme kaydediyor bu konuda. Dakikalarının miktarını belirleyecek en önemli nokta ise muhtemelen 3 sayı yüzdesi olacak. Geçen sene %35'le oynamıştı yay gerisinden, hazırlık maçlarında da deneme konusunda tereddüt etmedi -p&r çıkışlarında, el üstü- ancak güvenilir bir noktaya geldiğini söylemek zor.

Savunma tarafında daha iyi bir noktada olduğunu söyleyebiliriz. Geçen yıl sahada olduğu dakikalarda takımının defensive rating'ini 7 puan aşağı çeken (101.9-108.9) Wilbekin'in en azından oyununun bu kısmını zafiyet olmaktan çıkarması mühim. Belli pozisyonlarda karar verme aşamasında sıkıntılar yaşasa da aktif elleri ve üst düzey çabasıyla rakip 1 numaraları rahatsız edebilir.

Wanamaker: Hazırlık maçlarına baktığımızda etkileyici performanslar listesinde Wanamaker'ın adını saymamız zor. Genel olarak bu dönemi ikinci viteste geçtiğini söyleyebiliriz, her ne kadar Fenerbahçe maçında ortalamanın üstünde oynayıp Zadar Turnuvası'nın MVP'si seçilse de. Hücumdaki yelpazesi oldukça geniş, penetre-pas-şut üçgenindeki dengeyi oldukça iyi kuruyor. Bu özelliği sayesinde topu teslim etme konusunda Wilbekin'e oranla daha güvenli bir ele dönüşüyor, yukarıda bahsettiğim kriz anlarında sorumluluk alacak kişi konusunda olağan şüphelilerden biri. Daçka'nın sezon içinde nereye kadar gidebileceğinde onun performansı kritik noktalardan biri olacak.

Anderson: Soru işaretlerinin yoğunlaştığı isim. Blatt'în kendisine tanımlayacağı rolü net olarak bilemediğimiz için performansına hayal kırıklığı demek ağır kaçabilir ancak beklentilerin altında kaldığı da bir gerçek. İyimser pencereden yaklaşırsak kendisinin kalburüstü bir şutör olduğunu, isolation'da etkili olabildiğini ve atletizmi sayesinde savunmaya katkı verebildiğini söyleyip gösterdiği performansı formsuzluğa bağlayabiliriz. Kötümser pencereden baktığımızda kadrodaki isimler arasında en bulanık rol tanımına sahip isim olduğunu belirtip bu durumdan etkilendiğini savunabiliriz. Sezonun ilk 2-3 haftası sonrasında hangi pencereden bakmaya devam etmemiz gerektiğini öğreneceğiz.

Clyburn: Transfer döneminde rol adamı, yardımcı karakter olarak lanse edilmesine karşın beklentilerin çok üstüne çıkmayı -Anderson'un aksine- başardı Clyburn. Skor opsiyonu olarak ilk sıralarda görülmese de eline fırsat geçtiğinde bu fırsatları oldukça iyi değerlendirdiğini söylemek lazım. Topu domine etmeden yüzdeli attığı bir üçlük tehditi ve atletizm-fizik kombinasyonu sayesinde efektif olabildiği penetresinin yanı sıra post-up'tan skor üretme kabiliyeti var. Savunmada da 1 numaraları savunma görevi alabildiğini -Bertans'la birlikte- gördük. Muhtemelen sürelerinin çoğunu 3 numaradan alacak ancak Blatt'in uzun beşleri tercih ettiği anlarda 2 numarada da gayet verimli olabilir.

Bertans: Ana rotasyonda istikrar konusunda en çok güven veren isim. Her maçta kendisinden en azından minimum seviyede verim alabileceğinizden emin olduğunuz türden oyunculardan. Yay gerisinde öldürücü bir silah -geçen sezon 3.0 3PTM, %49- ritm bulduğunda çok rahatça 3-6-9 saymaya başlıyor. Kendisine hazırlanan screen çıkışlı catch&shoot'lar haricinde kısaların penetrelerine doğru konumlanmayı başarıyor, böylece sıkça şut imkanı buluyor. Uzun kolları ve yüksek oyun IQ'su sayesinde kalburüstü bir savunmacı olduğu için ideal bir 3 and D oyuncusu olarak tanımlayabiliriz Bertans'ı. 3 and D'nin üzerine çıkıp tavanını delmesi için boyalı alandaki bitirişlerini daha sağlam yapması ve elit bir pasör olmasa da en azından saha görüşünü bir tık geliştirmesi lazım.

Kısa rotasyonunda tahmini süre dağılımı


UZUN ROTASYONU

Darüşşafaka'nın kalabalık ve bir o kadar soru işaretleriyle dolu rotasyonu. Moerman - Slaughter ikilisi kağıt üzerinde tamam ama derinlikte sıkıntı yaşamayacaklarının garantisi yok. Blatt'in 'to do list' tahtasındaki maddelerin çoğunu bu rotasyonla ilgili problemler oluşturuyor muhtemelen.

Moerman: Geçtiğimiz yılın BSL sayı ve ribaund kralı olarak Darüşşafaka Doğuş'a gelen Moerman, takımın geçtiğimiz yıl kanayan yaralarından biri olan uzun forvet pozisyonunda temel sorumluluğu üstlenme beklentisiyle sezona giriyor. Moerman'dam Banvit'teki rakamlarını devam ettirmesini beklemek elbette hayalcilik olur ancak Daçka'da top kullanma miktarı azalsa da verimliliğini koruyabilmesi olumlu bir not. Her ne kadar top kullanımı düşse de Harangody hariç 4 numarada yedeğinin olmaması ve diğer pozisyonlardan 4'e kayabilecek oyuncu sınırlılığı -belki Bertans- Moerman'ın saha içindeki rolünün üst seviyede kalacağının göstergeleri. Clyburn ve Bertans'a benzer bir şekilde kötü gününde dahi takıma zarar vermeyen ve minimum katkıyı sağlayan bir karaktere sahip olması önemli. Kendisi hakkında cevaplanmayı bekleyen soru ise daha önce 3 farklı Fransız takımıyla Euroleague oynasa bile çeyrek final -hatta F-4?- hedefine sahip olan bir takımın ilk beş oyuncusu olma yükünü kaldırıp kaldıramayacağı olacak.

Harangody: Çok ön plana çıkan bir defosu olmamasına rağmen aynı zamanda sahaya getirdiği ekstra bir özelliğinin de olmaması Harangody'i totalde ortalama bir oyuncu haline getiriyor. Savunmadaki sertliği ve orta mesafe şutunu koruması şu noktada yeterli olacak Daçka için. Her ne kadar aşağıdaki tabloda kendisine 14 dk. versem de beklentim Moerman'ın EL maçlarında 26-28 dk. seviyelerinde süre alması ve Blatt'in olası small ball beşlerinde Bertans'ı 4'e kaydırmasıyla Harangody'nin sürelerinin 10 dakikanın altına ineceği yönünde.

Slaughter: 31 yaşına gelmesine rağmen savunmadaki görevlerini üst düzey bir şekilde yerine getiriyor ve hücumda da fırsat doğdukça atletizmi sayesinde çember etrafında iyi bitirişler yapabiliyor. Bu noktada kendisi hakkında altı çizilmesi gereken nokta aldığı süre ile verimliliği arasındaki ters nokta olacaktır. Özellikle savunmadaki enerjisinden -pick&roll'da switch, çember koruyuculuğu- maksimum seviyede yararlanabilmek için -Furkan'ın da sergilediği iyi performanstan alınacak güvenle- dakikalarının maksimum 20 seviyesinde kalacağını tahmin etmek zor değil. Blatt, Furkan-Slaughter ikilisini pota altında birlikte de denedi kimi sekanslarda ancak uzun vadede devam ettirilebilir bir projeye benzemiyor doğrusu.

Furkan: Galatasaray dönemindeki form grafiğini tekrar yakaladığını görmek sevindirici. Fazla süre alamadığı NBA deneyimi ve başarısız Daçka sezonunun ardından iyi yapabildiği şeyleri tekrar sergilemeye başladı. Kimi zaman ezberlere takılsa da üst düzey bir pick&roll oyuncusu. Ribaundlara, özellikle hücum ribaundlarına çok konsantre -son 4 hazırlık maçında OR/TR oranı 20/40-. Savunmada da sahada olduğu dakikalarda Slaughter'ın eksikliğini aratmıyor. Henüz olgunlaşmamış bir orta mesafe şutu var, o konuda da ilerleme kaydedip istikrarı sağlarsa oyuncu olarak bir üst seviyeye çıkacak. Eğer normal sezonda da bu çizgisini korursa Blatt'in rotasyonda elini oldukça rahatlatacağı bir gerçek.

Semih: Kendisi hakkında yaklaşık 8 yıldır aynı şeyler yazılıp çiziliyor. Aklını basketbola verdiğinde verimli ama vermezse problem var falan filan. Blatt'in hiç bunlarla uğraşmayıp kendisini pivot rotasyonun 3. sırasına koyması sürpriz olmaz.


Uzun rotasyonunda tahmini süre dağılımı

10 Eylül 2016 Cumartesi

Lakers SL 2016 || Oyuncu Bazında Analiz


Los Angeles Lakers için geçtiğimiz 3 sezon pek hoş anılarla hatırlanmayacak. Chris Paul takasının veto edilmesiyle başlayan lanetli süreç Nash - Howard ikilisinin beklenen katkının 10'da 1'ini bile verememesiyle devam etti ve Kobe'nin aşil tendonunun kopmasıyla zirve noktasına ulaştı. 2010 şampiyonluğunun ardından inişli-çıkışlı ilerleyen Lakers, bu sakatlığın ardından önlenilemez bir düşüşün içinde buldu kendini. Nick Young, Carlos Boozer, Jeremy Lin, Byron Scott gibi tiplerin başrolde olduğu bir sirke dönüştü. Kaosun büyüklüğünü tasvir edebilmek için son 2 yılda batı konferansının son sıralarında bulunduklarını söylemek yetersiz, saha içi ve dışı sayılamayacak kadar çok tatsız olaya tanık olduk.

Bütün bunlar devam ederken bir yandan draft pickleri sessizce yeni oyunculara dönüşmeyi bekledi. Kimi yazarlar Mitch Kupchak'ın bütün bu karmaşayı daha güçlü bir rebuilding yapabilmek için kendi elleriyle daha kötü hale getirdiğini savunsa da beni uzun bir süre ikna edememişlerdi. Yapılabilecek tonla hamle, atılabilecek tonla adım olduğunu düşünsem de zaman onları haklı, beni haksız çıkardı. Şu an Lakers'ın elinde tamamı draft kaynaklı potansiyeli çok yüksek bir çekirdek, geçtiğimiz yılın en çok talep gören koçu ve geniş bir cap space var. Yeniden yapılanmanın acı kısmı bitti - en azından şimdilik öyle düşünüyoruz - ve geleceğe umutla bakmak için nedenler fazlasıyla mevcut.

Bu yazıda bu genç çekirdeğin önemli bir kısmının yer aldığı Summer League'deki performanslarına göz atacağız. SL'deki performansların veya rakamların yanıltıcı olabileceğini ve gerçek NBA seviyesiyle karşılaştırılamayacağını her zaman aklın bir köşesinde tutmak gerekiyor ama bir fikir edinmek için yeterli miktarda veri oluştu elimizde.

Brandon Ingram



5 maç - 12.2 ppg - 4.2 rpg - 1.8 apg - %44 FG - %25 3pt

Ingram bu oyuncu grubunun şüphesiz en büyük gelecek vaat eden oyuncusu. Skor üretebilme kabiliyeti ve inanılmaz kulaç açıklığı draft uzmanlarının onu mock draft'larda Simmons'ın arkasına koymasını epey zorlaştırdı. Hatta 23 Haziran gününe kadar #1'de kendine yer bulduğu mock sayısı da az değildi. Lakers'ın da Ingram'ı Simmons'a oranla daha çok istediği artık bir sır olmaktan çıkmıştı ve Sixers'ın Simmons'ı seçmesiyle istediklerini elde ettiler.

Ingram'ın Duke'taki oyun grafiğinin beklentileri çok yükseltmesi anlaşılabilir bir durum ancak onun SL performansının analizini bu beklentileri göz ardı ederek yapmak en sağlıklısı. Ingram hiçbir maçta 25 sayıyı geçemedi veya oyuna çok ciddi ağırlığını koyamadı ama ileride fazlasıyla tanık olacağımız yeteneğinden ufak bir kesit izletti.

Hücum tarafından başlayacak olursak kendisinin büyük bir skor üretebilme potansiyeline sahip olduğunu artık Ingram'ın adını ilk defa duyan kişiler dahi biliyor. Rakiplerini kolayca ekarte edebilen bir ilk adımı, kolayca faul almasını sağlayan bir bacak-kol uzunluğu ve 2 elini de efektif bir şekilde kullanabilme yeteneğine sahip. Daha NBA'e adım atmadan Durant karşılaştırmalarına maruz kalsa da kendisinin sahadaki görüntüsü bana daha çok Carmelo'yu anımsattı. Elbette daha güçsüz ama daha atletik bir Carmelo. 1'e 1 pozisyonlardaki etkili performansı bu anımsatmanın başlıca sebebi muhtemelen. Ayrıca sırtı dönük oyunlardaki tarzı da hafif bir Nowitzki esintisi oluşturmadı değil. Hücum tarafında ilerisi için en pozitif olabilecek not; oyununun kendisine gelmesiyle, kontrolü eline alma arasındaki dengeyi iyi kurmasıydı. Bu konuda açıkçası D'Angelo Russell'dan daha olgun gözüküyor. Şutlarının girmediği anda geri adım atmasını bildi ve takımın oyununu bir saniye bile zorlayıcı bir tavır takınmadı. Russell ve takımın geri kalanı kendisine pozisyon sunmak konusunda sınıfta kaldığı için şutlarını mecburen kendisi yaratmak zorunda kaldı ve buna rağmen tempoyu sekteye uğratacak hiçbir şey yapmadı ve penetre sonrası ısrarla doğru noktalara topsuz koşularını yapmaya devam etti. Tabi ki bu maçların Ingram ve Russell'ın birlikte oynadığı ilk maçlar olduğu gerçeğini unutmamak lazım, aralarındaki iletişimin gelişmemesi için bir sebep yok nitekim bu iletişim Lakers için hayati olacak.

Penetre - pas - şut üçgenindeki bütün parçaları belli bir seviyenin üzerinde yaptığı için savunmalar üzerinde büyük baskı oluştursa da boyalı alana girdiğinde kimi zaman yanlış kararlar verdi. Penetre sonrası bazen fazla ısrarcı davrandı, boş adamları bulmak konusunda Simmons'tan daha kötü bir performans ortaya koydu. Top kayıplarının çoğu da isolation'daki ezberlerinden kaynaklandı. Üzerine ikili sıkıştırma geldiğinde de yine doğru kararları verme konusunda problemler yaşadığını söyleyebiliriz. Elbette bütün bunlardan bahsederken daha 19 yaşında olduğunu ve doğru bir koç altında gelişime -özellikle mental açıdan- çok yatkın olduğunu da eklemek gerek.

Savunmada ise göze çarpan nokta güç eksiğini uzun kol-bacak avantajıyla kapatmaya çalışması oldu. Bu sayede dezavantajlı olduğu birçok pozisyonda top çalma veya blok yapabildi, tıpkı Anthony Davis gibi. Elbette güç konusunda -özellikle 4 numaraları savunurken- mevcut fiziğiyle yapabilecekleri sınırlı ama ne yazık ki tek sorun bu değil. Bir Harden kadar olmasa da ilgisizlği takımının kolay sayılar yemesine yol açtı. Eşleştiği oyuncuyla teması kesmesi rakibine kolay cut ve hücum ribaundu fırsatı doğurdu.


D'Angelo Russell


4 maç - 21.8 ppg - 4.0 apg - 6.2 rpg - %47 FG - %40 3pt

D'Angelo Russell'dan bahsederken dönemleri ikiye ayırmak lazım: Byron Scott öncesi ve sonrası. Scott ve takımın mevcut durumu bir #2 pick için olabilecek en kötü rookie sezonuna neden oldu. Kupchak'in şeytani planına kurban gitti bir nevi Russell'ın ilk yılı. Karşılaştıkları tablo sonrasında Lakers'ı takip edenler onun hakkında ikiye ayrıldı: bust olduğunu iddia edenler ve Scott ayrıldıktan sonra bir şans daha verilmesini savunanlar. D'Angelo henüz Walton'la maça çıkmamış olmasına rağmen post-Scott döneminin oyunu üzerindeki pozitif etkileri daha SL aşamasında ortaya çıktı ve 2. görüştekilerin yüzünü güldürdü bir nebze de olsa.

SL seviyesinin fazlasıyla üstünde olduğuna şahitlik ettik bir kere. Edindiği iyi - kötü bir senelik tecrübe sahadaki genel atmosferden farklı bir boyutta olmasını sağladı. Takım liderliği rolüne soyunduğunu ve bunu sadece oyunuyla değil takım arkadaşlarıyla konuşarak, onları yönlendirerek yapmaya çalıştığını gördük. Sahada Rose gibi değil de CP3 gibi bir tutum sergilemek istediğini anladık, Scott - Kobe döneminde buna fırsat bulamadığını anlayıp ona hak verdik. 

D'Angelo'nun bir pick&roll oyun kurucusu olduğunu biliyoruz. İkili oyunlarda sahayı okuyabiliyor, savunmanın alacağı önleme karşı -switch, double team vs.- göre esnek davranabiliyor. Takım da bu özelliğini geliştirmek üzere maçlarda p&r'ın farklı versiyonlarını bolca denedi. Bu noktada D'Angelo adına biri pozitif biri negatif olmak üzere iki not var. Birincisi, uzunun perdesinden sonra kendisi için gerekli olan açıklığı yaratmışsa rakibinin arkada kalmasını sağlamak için vücut teması kurmayı alışkanlık haline getirmesi. Örnekler aşağıda mevcut.




İkinci ve olumsuz olan ise şut veya pas için gerekli açıklığı bulmasına rağmen sıkça çemberi zorlaması ve bunun da bazı zamanlar top kaybına yol açması. Turnover rate'i %19.5 gibi çok yüksek bir seviyede ve bunun başlıca sebeplerinden biri bu. Diğer ana faktör ise pas seçimlerinde bazen zoru denemekten kaçınmaması. Bu iki konuda normal sezon maçlarında daha bilinçli olacağını tahmin ediyorum.

Yeni Lakers sisteminin önemli bir parçası olacak transition ve early offense'te tempoyu iyi ayarladığını söylemek lazım. Hızlı hücuma Ingram veya Nance'la çıkıldığında topu ısrarla elinde istemeyip köşelere doğru koşuları yapması da güzel bir detay. Üzerinde durulması gereken bir diğer nokta elbette post-up oyunundaki gelişim. Fazla olmasa da birkaç güzel sekans sundu alçak postta, gayet de verimliydi. PG'ler için nadir rastlanan bir özellik, kendisi de bu alanda domine edici olmak istediğini söylemişti bir röportajında. 

İşin savunma tarafında ise artılar ve eksiler dengede denilebilir D'Angelo adına. Genel olarak on-ball savunmasının off-ball'a oranla daha efektif olduğunu söyleyebiliriz. Topsuz oyuncuyu savunurken tıpkı Ingram gibi çok sayıda kolay cut'a ve hücum ribaunduna müsaade ediyor. Top rakibinin elindeyken ise baskı dozajını doğru ayarlamayı başarıyor.

Larry Nance Jr.


4 maç - 9.0 ppg - 7.8 rpg - 2.8 spg - 1.8 bpg

Larry Nance Jr. geçen sene 27. sıradan draft edilirken kimse bu kadar önemli bir rotasyon oyuncusu olabileceğini beklememişti muhtemelen. Oldukça iyi geçirdiği rookie sezonunun ardından verimli oyununa SL'de de devam etti Nance. Her şeyden biraz yapabilen, her takımın kadrosunda görmek isteyeceği türden bir oyuncu oldu. Ryan Kelly gibi fiyaskoların ardından güvenilir bir 4-5 yedeğine sahip olmanın Lakers için anlamı büyük. 

Ingram'ın takıma katılmasıyla birlikte skor opsiyonu oldukça arttığı için kendisi hakkındaki ana beklentinin savunma yönünde olacağını tahmin etmek mümkün ve Nance'in bu konuda sahip olduğu silahlar oldukça fazla. Saha içinde oldukça aktif, rakibi yoran bir tarzı var. Atletizmi sayesinde her yere yetişebilmesi savunmada onu joker oyuncu konumuna getiriyor. Örneğin Sixers maçında Simmons'ı durdurma konusunda gayet iyi iş çıkarmıştı, hatta maç sonunda istatistik kağıdında yazan rakamlar 4 blok ve 7 top çalma idi. Pick&roll savunması ve çember korumasında da beklentileri fazlasıyla karşılıyor.

Oyun stili oldukça Kenneth Faried'i hatırlatan Nance'in oyuncu olarak bir sonraki seviyeye çıkması için hücumda bir şeyi çok iyi yapması gerekiyor. Bunun şut tehditi olabileceğinin sinyallerini SL'de verdi bize. Pick&pop üzeri mid-range şutlarda 5/9 ile oynadı, fırsat doğduğunda üçlük atabileceğini gösterdi. Bütün bunlar geçen seneki Nance'te bulunan ama hala üzerinde çalışılması gereken detaylardı. İlerleme kaydettiğini görmek sevindirici, %66.7 true shooting yüzdesi de bunun sayısal kanıtı. 

Hücumda onu değerli kılan bir diğer özelliği de p&r'ları etkili oynama kabiliyetine sahip olması. Güçlü perdeler koymasının yanında yön ve zamanlama konusunda da akıllı davranıyor. Ayrıca savunma ribaundunun ardından sahaya Draymond Green vari dribblingle kat edebildiğini de ekleyelim, elbette Green'in saha görüşüne sahip olmasa da Luke Walton'un sisteminde daha önem kazanacaktır bunu yapması.



Ivica Zubac


5 maç - 10.6 ppg - 7.2 rpg - 2.6 bpg - %64 FG

Gelelim sadece Lakers özelinde değil SL genelinde sürpriz yaratan Zubac'a. Normal sezon performansını görmeden steal dememek lazım ama bu yılki 2. tur seçimleri arasındaki en büyük steal adaylarından biri şüphesiz kendisi. Geçtiğimiz sezon yaşadığı sakatlıkların kendisini draft sıralamasında gerilettiği yoksa GM'lerin onu daha yukarılardan seçmeyi düşündüğü söyleniyor. Brian Shaw draft tahtalarında Zubac'ı 16. sıraya koyduklarını söylemişti hatta.

Peki Zubac'ın yaz boyu kendinden bu kadar bahsettirmesinin sebebi neydi? Önce rakamlardan başlayalım; yukarıda gördüğünüz gibi maç başı 2.6 blokla oynadı ve bu istatistik onu SL genelinde 2. yaptı. Ayrıca pozisyon başına ürettiği sayı ortalaması 1.2 oldu ve bu da onu bu yılki 2. tur seçimleri arasında liderliğe taşıdı. Bütün bunlar etkileyici olsa da Zubac'ın neleri yapıp yapamadığını anlatmakta yetersiz kalıyor. 

Sahada olduğu dakikalarda boyalı alanın en önemli aktörüne dönüştüğünü söylemek lazım. Özellikle ritmini bulduğunda pota altını no fly zone'a çevirebiliyor ya da etkili alçak post oyunuyla üst üste 3 hücumda sayı üretebiliyor. Bunların dışında en iyi yaptığı iş sahanın iki tarafında da doğru konumlanmak. Doğru koşuları yapması geçiş hücumlarında sayısız bitiriş imkanına kavuşmasını sağlarken, boyalı alanda iyi yer tutması da blok istatistiğini geliştirmesine yardımcı oluyor. Ayaklarının yavaşlığını akıllı adımlamalarla kompanse etmeye çalışıyor.  Hücum ribaundu açısından özel bir motivasyonu olduğu belli, aldığı toplam ribaundların %40'a yakınını hücum ribaundları oluşturdu.

Zubac'ın bütün bu özelliklerini sahada göstermesi sahada daha fazla kalmasını sağlarken bu da defolarını daha fazla görmemizin kapısını açtı doğal olarak. Boy avantajıyla içeride önemli bir tehdit oluşturmasına rağmen oyunun belli sekanslarında bu avantajı kullanmayıp kollarını fazla aşağı indirince faul problemiyle yüz yüze kaldı. Oyunuyla ilgili bir diğer kritik sorun, sol elinin oldukça zayıf olması. Bu eksiklik post-up oynarken tahmin edilebilir olmasına yol açıyor, aynı zamanda savunmadaki efektifliğini sınırlıyor. Yavaş ayakları transition savunmasında ve şutu olan 5 numaralara karşı sıkıntı yaratıyor. Pick&roll'daki verimliliğini geliştirmesi lazım, perde koyarken dozu ayarlayamayıp -bir Oğuz Savaş kadar olmasa da- hücum faul alabiliyor ve devrilme sırasında ball-handler ile uyum sağlayamıyor. Hücumda post-up üzeri hook'un yanına bir silah daha koymak istiyorsa kesinlikle mid-range şutunun üzerine çalışması lazım. Bu konuda belli bir seviyede olduğunu söyleyebiliriz ama fazlasıyla istikrarsız ve menzili dar.

Mozgov transferi ve diğer oyuncuların 5 numaradan süre çalabileceği düşünüldüğünde normal sezonda forma şansı bulup bulamayacağı şu anda ortada. Walton'ın Randle - Nance ikilisine 5'te ne kadar görev vereceğine bağlı değişecektir alacağı süre. SL'de gösterdiği performansı tekrar edip edemeyeceğini görmek için kendisine bir fırsat tanınmasını isterim şahsen.