25 Şubat 2024 Pazar

Yerel Seçim Notları - İstanbul İlçeleri (I)

Yarışın Ortada Olduğu İlçeler:

Beyoğlu: CHP ve Millet İttifakı 2019 seçimlerinde Beyoğlu'nda solun tanınan isimlerinden olan dönemin ÖDP genel başkanı Alper Taş'ı aday göstermişti. Bu seçimin arkasında elbette ilçedeki HDP-TİP seçmenini sandığa götürmek vardı, 2014'e kıyasla -İYİP ve HDP'nin aday çıkartmamasının da etkisiyle- oylarını 35%'den 44%'e çıkarttılar ancak bu yeterli olmadı, seçimi Cumhur İttifakı adayı Haydar Ali Yıldız'a 5 puan fark ile kaybettiler. Haydar Ali Yıldız tekrardan aday, karşısında ise bu sefer İnan Güney bulunuyor. Güney, siyaset hayatına doğrudan CHP gençlik kollarında başlamış ve sol kökenli seçmenden de oy alabilecek bir profil. Eski CHP Beyoğlu ilçe başkanı olmasının yanı sıra çalışmalarını büyükşehir yöneticiliği üzerine yapmış ve son 2 senedir de İBB'de aktif olarak rol almış bir isim, dolayısıyla bu açıdan da İmamoğlu'nun kritik gördüğü yerlere ithal aday yerine yerel bazda aktif rol almış isimleri aday gösterme stratejisine de uygun bir isim. İmamoğlu'nun geçtiğimiz haftalarda yaptığı bir açılışta bu iki adayın İmamoğlu'nun yanında poz vererek Türkiye siyasetinde çok alışkın olmadığımız bir fotoğraf çıkarmasıyla da gündem olmuştu Beyoğlu. İki kutuplu seçimlerde dengede olan bir ilçe Beyoğlu, 28 Mayıs'ta Kılıçdaroğlu 50.2% ile yarışı önde bitirmişti, 2017'de ise Evet oyu 50.1% idi. AKP ve Yıldız'ın yarışın favorisi olduğu çok net, Güney ve CHP'nin seçimi kazanabilmesi için İYİP adayının çok limitli bir oy alması ve YRP adayının da Cumhur İttifakı cehpesinde oy bölücü bir etkiye ulaşması lazım. Buna rağmen Beyoğlu'nun CHP'nin ilçe bazında en çok mücadele edeceği ilçelerden biri olacağını tahmin etmek zor değil.

Büyükçekmece: 2017'de Kadir Topbaş'ın yerine gelip 2 sene boyunca İBB başkanlığı yapan Mevlüt Uysal 2019'da AKP'nin Büyükçekmece adayı idi ve CHP adayı Hasan Akgün'e 3 puan fark ile kaybetmişti seçimi. Uysal'ın siyaseten ne kadar ağırlık sahibi bir isim olduğu bir kenara, AKP'nin mevcut İBB başkanı olan bir ismi bir ilçede aday göstermesi o ilçeye dair uyulan ilginin bir göstergesi, bunun sonuç getirmemesi ise ilçedeki seçmen demografisinin Cumhur İttifakı lehine dönmesinin pek de kolay olmadığının bir göstergesi. Bu argümanı desteklemek için 2023 seçimleri de örnek verilebilir, 14 Mayıs'ta CHP milletvekili seçimlerini birinci sırada bitirmiş, 28 Mayıs'ta ise Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasındaki fark 10%'un üstünde gerçekleşmişti. CHP, seçimlere mevcut belediye başkanı Akgün ile giriyor, ismin popülerliğinden bağımsız olarak bunun da CHP adına bir avantaj olduğunu söylemek mümkün. Akgün, 3'ü ANAP 3'ü CHP olmak üzere toplam 6 dönemdir Büyükçekmece'yi yönetiyor, 30 senelik bir periyotta böyle bir istikrarı sağlamak hiç de kolay bir iş değil ve kendisinin partilerden bağımsız olarak ilçe halkında bir karşılığı olduğunun bir göstergesi. AKP, RP dönemini de kattığımızda 30 senedir yönetemediği bu ilçeyi almak için muhalefetin çoklu adaylı girmesinin getireceği matematiksel avantajı kullanarak aradan sıyrılmak isteyecek ancak partilerden bağımsız direk mevcut başkan üzerine böylesine bir konsolidasyonun olduğu bir ilçede işleri pek kolay değil.


Çatalca: İstanbul ilçeleri içerisinde 2017-2019-2023 karşılaştırılması yapıldığında en ilgi çekici tablolardan birine sahip Çatalca. 2017'de İstanbul'da Hayır oyunun 60.2% ile en yüksek çıktığı 7. ilçe, 2023'de ise Kılıçdaroğlu-Erdoğan yarışı 14 puan farkla Kılıçdaroğlu lehine bitmişti. 2009-2019 arası da ilçenin yönetimi CHP'li Cem Kara'nın elindeydi. 2019'da ise aynı isim AKP adayı Mesut Üner'e 5 puan farkla kaybetti. Makro siyaset dengesinin bu denli muhalefet lehine olduğu bir ilçede böylesine bir sonucu aday performansı ve halktaki teveccühü üzerinden yorumlamak en sağlıklı ve aynı zamanda tek yöntem olsa gerek. CHP bu sefer seçime 2005'ten itibaren Çatalca'da (2009-2019 arası direk belediye yönetim ekibinde olması dahil) yerel bazda birçok farklı görevde yer almış bir isimle, Erhan Güzel ile giriyor. Güzel'in 2023'teki dengeyi koruması dahi yeterli olacak seçimi kazanması için, bu noktada en ciddi tehdit ise ilçedeki ciddi İYİP tabanı (2023 oyu 14%) ve İYİP adayının bu tabandan ne kadarlık bir oy alacağı. Buna rağmen Çatalca, CHP'nin 2019'a kıyasla 'pick-up' yapabileceği ilçeler arasında en öne çıkanlardan biri ve belki de matematiksel olarak da elinin en güçlü olduğu yer.

Esenyurt: Esenyurt aslında son gelişmelerin ardından 'battleground state' olma niteliğini kaybetti ancak yine de İstanbul'un en yoğun nüfusuna sahip ilçesi olmasının da etkisiyle üstüne konuşulmaya değer bir ilçe. 2019'da ilçe bazında HDP etkisinin en yoğun hissedildiği ilçe elbette Esenyurt idi, Kürt seçmenin de blok halinde oy vermesi ile CHP'nin adayı Kemal Deniz Bozkurt AKP adayı Azmi Ekinci'ye 6 puan fark atarak ilçe belediyesini 15 senenin ardından tekrardan CHP'ye getirmişti. Bu seçimin aday belirleme sürecinde en çok konuşulan ilçelerden biri Esenyurt oldu, CHP Ali Gökmen'i aday gösterdi ancak bu ismi son dakikada çekerek Ali Özer'i Esenyurt adayı yaptı. Ali Özer ismi incelendiğinde Kürt siyasetine yakın bir isim olarak göze çarpıyor, bununla birlikte DEM'in aday göstermemesi de Esenyurt özelinde CHP ve DEM arasında işbirliğinin sağlandığını açıkça gösteriyor. CHP+DEM seçmeninin fire vermediği senaryoda CHP adayı Özer'in seçimi kazanması oldukça yüksek ihtimal, 2023 milletvekili seçimlerinde Esenyurt'ta CHP+DEM'in oy oranı AKP+MHP'nin üstündeydi, ki bu da CHP'nin bu ilçe özelinde İYİP'e ihtiyaç dahi duymadan seçimi kazanabileceğinin bir göstergesi. 

Eyüpsultan: Eyüp 1994'den beri RP-AKP tarafından yönetilen bir ilçe ancak özellikle son yıllardaki seçim sonuçlarına bakıldığında bir AKP kalesi olduğunu söylemek mümkün değil. 2017'de 52% ile Hayır önde çıkmıştı, 28 Mayıs'ta ise yine aynı oy oranı ile Kılıçdaroğlu yarışı önde bitirdi. 2019'da da CHP'nin yarışı az farkla kaybettiği ilçelerden biriydi Eyüp. Dolayısıyla bu seçimdeki ana hedeflerinden biri olacağı aşikar. CHP'nin adayı Mithat Bülent Özman, İmamoğlu döneminde İGDAŞ'ın genel müdürlüğünü yapan bir isim. Eyüp'le doğrudan bir bağlantısı olmaması ise en önemli dezavantajı gibi gözüküyor. AKP'de ise aday mevcut başkan Deniz Köken. Kazanmaya daha yakın olan tarafı Köken olmakla birlikte Eyüp'ün 31 Mart akşamı son dakikaya kadar takip edilecek ilçelerden biri olacağı aşikar.

Yerel Seçim Notları - İstanbul Büyükşehir Belediyesi

 



İBB seçimleri doğal olarak her yerel seçimin bir numaralı takip konusu olur ancak bu seçimde diğer il/ilçe seçimlerine kıyasla önem ve kıymetinin çok daha başka bir seviyede olduğu aşikar. Bunun en önemli sebebi de elbette İstanbul seçimlerinin sonucunun ülke siyasetinin gidişatı hakkında ciddi bir kırılma noktası olma ihtimalinin bulunması. Türkiye'de özellikle 2011'den beri genel seçimlerin aslında bir Erdoğan güvenoyu referandumu haline büründüğünü söylemek yanlış olmaz. Muhalefet cephesinde adaylar değişiyor, iktidar cephesinde yönetici kadroları değişiyor, her seçimin bambaşka alt gündemleri ve hikayeleri oluyor ancak seçim günü gelip vatandaşlar sandığa gittiğinde ana hikaye her zaman Erdoğan'la tamam mı devam mı sorusuna verilen cevap üzerinden şekilleniyor. 

2024 İBB seçiminin de buna benzer bir şekilde İmamoğlu referandumuna dönüştüğünü söylemek mümkün. Bu durum elbette İstanbul'daki tüm seçmenlerin İmamoğlu'nun siyasi geleceğini olumlu veya olumsuz yönde oylama motivasyonuyla sandığa gideceği anlamına gelmiyor, örneğin bu seçimde İmamoğlu'na İBB başkanlığı için oy verecek olan ama ilerideki olası bir Erdoğan-İmamoğlu cumhurbaşkanlığı seçiminde İmamoğlu'na asla oy vermeyecek bir seçmen grubu mutlaka var ve bunun olması da çok doğal. Ama seçmen motivasyonu tarafındaki bu girdi çeşitliliği, seçim sonucu üzerinden oluşacak nihai çıktıyı değiştirmeyecek. Türkiye siyaseti içerisindeki hiçbir konuya siyah-beyaz olarak bakmamak ve gri alanları daima göz önünde bulundurmak şart ancak 2024 İBB seçimlerinde denklem çok basit gözüküyor: i) İmamoğlu kazanacak ve Türkiye muhalefetinin bir numaralı ismi olma iddiasını güçlendirecek, hatta belki bu tartışmayı kapatacak ve 2028 cumhurbaşkanlığı seçiminin şimdiden tartışmasız adayı haline gelecek ii) İmamoğlu kaybedecek, AKP'ye karşı daima kazanır olma kimliğini kaybedecek ve işin daha kötüsü bunu Murat Kurum gibi düşük bir profilli bir isme karşı yaşayacak, 2028 iddiası da dolayısıyla büyük bir darbe alacak. Bu durumun 2023 seçimlerinin ardından zaten dağılmış olan Türkiye kurumsal muhalefetini iyice paramparça edeceğini ve toparlanamaz bir noktaya getireceğini kestirmek zor olmasa gerek.

İmamoğlu'nun kendi siyasi hikayesini üstüne kurduğu iki ana hat var: icraatçi başkan olma ve kazanan bir başkan olma. Bu iki damarın da AKP-MHP seçmenine çekici geldiği aşikar ve Türkiye siyasetinin 2014'ten beri tıkanmış olduğu 52-48 dengesinin aşılmasının da tek yolu da -en azından mevcut koşullar ve aktörler üzerinden- İmamoğlu'nun bu iki ana damar üzerinden AKP-MHP seçmenine ulaşması üzerinden geçiyor. İcraatçi başkan olma iddiasını elbette ağırlıkla 5 senelik İBB dönemindeki çalışmaları üzerinden kuruyor. Bu noktada yaklaşımını akranı olan ABB başkanı Mansur Yavaş'tan daha farklı bir şekilde kurguladığını söyleyebiliriz. Yavaş, icraatçi başkan kimliğini daha çok dar gelirli kesime yönelik sosyal destekler üstüne kurmaya çalışırken İmamoğlu ona kıyasla daha yapısal çözümler geliştirmeye çabalıyor. Kadınların iş hayatına/sosyal hayata katılmak adına İstanbul'un farklı noktalarında açılan kreşler ve gençlerin barınma konusunda derneklere/vakıflara bağımlı kalmamasını sağlamak adına yine İstanbul genelinde açılan yurtlar bunun en önemli örnekleri. Kanal İstanbul konusunda gösterdiği direnç ve kazandığı zafer de belediye başkanlığı sınırları içerisinden çıkmadan bile ülke siyasetine yön verebildiğinin bir göstergesi. Bu örnekler aynı zamanda, özellikle belli başlı çevreler tarafından dile getirilen, İmamoğlu'nun sol/sosyal demokrat çizgide bir isim olmadığına karşı sunulabilecek örneklerden birkaçı.

İkinci ana hat olan 'kazanan' kimliği ise özellikle 2019'daki tekrar seçimi ile ortaya çıkmış ve İmamoğlu'nun seçim dönemlerinde sık sık dile getirmeyi sevdiği bir kavram. 2019 İstanbul seçimlerinin iptal ettirilmesi ve tekrar seçiminde 13 bin oyluk farkın 800 bin oyluk bir farka dönüşmesi gerçekten sıradışı bir olaydı ve Türkiye muhalefeti için ellerine gelen çok büyük bir fırsattı. Muhalefet aktörleri ise bu kırılmanın açtığı yarıktan yüzmeyi tercih etmek yerine altılı masa gibi farklı yöntemler denediler ve bu olayın üstüne bir hikaye kurmak bir kenara dursun bu olayı -kasıtlı olduğu çok bariz bir şekilde- unutturmayı tercih ettiler. Muhalefetin ayağına Aralık 2022'de bir büyük fırsat daha geldi, İmamoğlu'na verilen siyasi yasak karanın açıklanması çok büyük bir olaydı ve muhalefetin seçim kampanyasını bu yasak üzerinden kurması büyük bir ivme sağlayabilirdi. Bu da yapılmadı, 14 ve 28 Mayıs seçimlerinin sonuçları ortada. Bu olguların üzerine zamanın muhalefet aktörlerinin bir siyasi hikaye yazmamış olması bunların kıymetinden bir şey götürmüyor. İmamoğlu pekala 'kazanan' kimliğini altını çizmeye ve de bu olguların hikayesini kendisi yazmaya devam edecek. İlgili muhalefet aktörlerinin mevcut durumları da oldukça ironik; bir tanesi Mayıs ayında ülkeyi yönetmeye aday iken 6 ay sonra kendi partisinin kurultayını kaybetti, bir diğeri bir zamanların en büyük İmamoğlu destekçisi iken şu anda en büyük düşmanı ve partisi bu seçimlerin ardından yok olma tehlikesi ile karı karşıya, diğer dört aktör ise zaten en başından beri birer aktör değildi ama Kılıçdaroğlu'nu CB adayı yapmak için öyle bellendiler, şu anda CHP'nin ikramıyla elde ettikleri 38 milletvekili sayesinde konforlu bir siyaset alanına sahipler, 2028'de kendi başlarına kaldıklarında başlarına ne geleceği meçhul.

İBB seçimine geri dönecek olursak, bu seçimin önemini arttıran ve seçimi daha da bir 'İmamoğlu referandumu' haline getiren unsur ise Cumhur İttifakı'nın YRP firesi dışında tek adayla seçime giriyor olmasına karşılık muhalefet cephesinde ise herhangi bir ittifakın bulunmaması, İYİP ve DEM başta olmak üzere tüm partilerin kendi adaylarıyla seçime giriyor olması. Bu durumun İmamoğlu galibiyeti ihtimalini düşüren bir faktör olduğu açık ancak olası bir galibiyet senaryosunda bunun anlamının çok daha güçlü olacağı da aşikar. İstanbul'da 2023 milletvekilliği seçimleri sonuçlarına baktığımızda AKP+MHP'nin oy oranı 43%, CHP'ninki ise 28%. Dolayısıyla kağıt üstünde bakıldığında İmamoğlu'nun önünde kapatılması gereken 15 puanlık bir fark var. İYİP ve DEM'in aday çıkartmasına rağmen 2023'teki 8%'lik oranlarına ulaşamayacaklarını kestirmek zor değil, dolayısıyla aslında gerçekte bu fark 15'ten daha yakın ama herhalükarda, mevcut oy matematiğine göre İmamoğlu'nun yarışa geride başladığı bir gerçek. Muhalefette partiler arası bir ittifakın olmadığı bu ortamda eğer İmamoğlu hedeflediği taban ittifakını kurmayı sağlarsa çok zor bir işi başarmış olacak. Böylesine bir sonucun 2019'da 3 ay aralıkla gelen 2 seçim galibiyetinin bile ötesinde bir hikaye yaratma potansiyeli var. Ve 2024'ün 2019'dan bir ciddi farkı var, olası bir olumlu sonucun ardından 1 Nisan 2024 itibariyle İmamoğlu'nun önünde el freni olabilecek bir muhalefet aktör grubu bulunmuyor artık.

21 Şubat 2024 Çarşamba

Liverpool Notları & Liverpool: 4 - Luton: 1

Bu tarz duygu yükü yüksek maçlardan hemen sonra yazılan yazılarda gereğinden fazla romantizme kaçma ve anlam yükleme riski her zaman vardır. Ben de benzer bir durumdan kaçınmak için yazıyı sabaha bırakmayı tercih ettim, olayın sıcaklığının geçmesini beklemek adına. Ancak Klopp'un maç sonu yaptığı açıklama bu maça ne kadar anlam yüklesek az kalacağının kanıtı adeta: "This is their Barcelona". Klopp'un kendi döneminin tartışmasız en özel maçlarından birini bu maça referans vermesi oldukça kıymetli bir şey olsa gerek ve haklılık payı da pekala yüksek.

Barcelona benzetmesinin arkasında elbette ciddi sakatlıklar, krize giren bir oyun ve yapılan görkemli bir geri dönüş var. Sakatlıkların yoğunluğu Barcelona maçına kıyasla çok daha yüksekti, Liverpool'un ideal 11'inden sadece 3 isim (Van Dijk - McAllister - Diaz) sahadaydı. Bu koşullar altında zaten zor olan bir maç, Luton'un 12. dakikada öne geçmesiyle daha büyük bir sıkıntıya girdi. İçinde bulunulan durumun sahadaki genç ekip üzerindeki oluşturduğu baskı zaman zaman net bir şekilde hissedildi ilk devrede. Kimi zamanlarda da çalışkanlık ve efor üst seviyede iken, basit bir şekilde kalite/tecrübe eksikliğiyle yapılan hatalar Liverpool'un devreye geride girmesine yol açtı. Klopp'un personel eksikliğinden kaynaklı olarak oyuncu değişikliği yapma şansının da olmaması işlerin iyice kriz moduna girmesine yol açtı.

Kilidi açan isim 56'da kornerden kafa vuruşuyla golü bulan Van Dijk oldu. Devre dönüşü 45-55 arası zaten iyice artmış olan baskı seviyesinin üstüne gelen bu gol, oyunculardaki güven seviyesinin artmasını da sağladı ve ikinci gol de hemen 2 dakika sonra Gakpo ile geldi. Ardından 68'de oyuna giren Robertson maça anında etki etti ve nefis bir top kapma üzeri asist ile maçı kopardı. Skorun gelmesi Klopp'un yedekteki genç oyunculara şans vermesini de sağladı; Bobby Clark, Jayden Danns, James McConnel gibi akademiden isimler 80'den sonra süre buldular. 90'da yine bir akademi ürünü olan ve artık genç sayılamayacak (100'üncü maçına çıktı) Harvey Elliott skoru 4-1'e getirdi ve de ardından fotoğraftaki nefis kare ortaya çıktı. Başarıya giden yolun daima daha çok harcama ve transferden geçtiği ve bu imkanlara sahip olmayan hocaların/takımların bundan sürekli şikayet ettiği günümüz futbolunda Klopp'un Liverpool'u kendi iç kaynaklarıyla gerçekten çok özel bir hikaye yazıyor. Yolun sonunda 4 kupa ihtimali var, bunlardan kaç tanesi mutlu sonla biter bilinmez ancak 0 kupa ile bitse dahi bu Liverpool sezonunun kıymetini azaltmayacağı çok net.

18 Şubat 2024 Pazar

Liverpool Notları & Brentford: 1 - Liverpool: 4

Sakatlıkların damga vurduğu bir sezon için yapılacak saha içi analizlerin yanıltıcı olma ihtimali yüksek olduğu gibi aynı şey maçlar için de geçerli. Brentford - Liverpool maçı da Liverpool adına ne yazık ki böyle bir maç oldu, bir devrede 3 sakatlık Liverpool'un bu seneki yüksek sakatlık ortalamasının bile üstüne çıkan bir miktar. Halihazırda da sakatlıklar sebebiyle kadro istikrarını oturtamayan bir takım için 3 oyuncuyu daha kaybetmek elbette çok can sıkıcı bir durum, zor bir deplasmanda 4 golle gelen 3 puanı gölgeleyecek derecede hatta. Sakatlıklar açısından tek olumlu gelişme Salah'ın 1 gol 1 asistle iyi bir şekilde sahalara dönmesi oldu.

Saha içine dönecek olursak, maçın başlangıcı Liverpool açısından oldukça alarm vericiydi. Orta sahayı çok rahat geçebilen ve rakip ceza sahaya çok hızlı ve kolay inebilen bir Brentford vardı. Liverpool'un böyle bir sıkıntı yaşamasının sebeplerini çıkarmak istediğimizde ise bireysel performanslardan ziyade yine temel olarak kadro istikrarsızlığıyla karşılaşıyoruz. Orta saha ve defans arasında iletişim sorunları olduğu aşikardı, hatta bir pozisyonda McAllister ve Bradley arasında pozisyon almayla ilgili bir tartışmayı da doğrudan gözlemledik. Bu durum Brentford'un da iştahını kabartmış olacak ki Liverpool'a karşı 0-0'ı oynayan bir takımdan beklenmeyecek derecede çok adamla hücum etmeye başladılar. İşin ironik tarafı, golü de tam bu sebeple yediler. Bir duran top organizasyonunda geride az adamla yakalandılar ve Nunez cezayı keserek Liverpool'u 1-0 öne geçirdi. Böyle bir maçta buna benzer bir pozisyonun ve golün Liverpool kalesinde yaşanmasını bekleriz ancak Brentford açgözlülüğünün kurbanı oldu. Golün getirdiği rahatlık ise Liverpool'un oyun içi krizlerini de bir miktar aşmasına yaradı, takımın özgüveni arttı. 2. devrede ise Jota'nın yerine giren Salah'ın ürettiği pozisyonlarla takım üstünlüğünü korumayı başardı.

Takım karakterinin personel eksikliğinden bağımsız olarak ne kadar kıymetli bir şey olduğunu bir kez daha gördüğümüz bir maç oldu Liverpool adına. İkinci devrenin başında gelen golde topun orta sahada kazanılması ile gol anı arasında sadece 8 saniye var, artık çok aşina olduğumuz bir Liverpool golü. 3. ve 4. gollerde ise Brentford savunmasının ciddi bireysel hataları olmakla birlikte onlar da aslında bir bakıma ön taraftaki baskının meyveleri oldu. Yıllar sonra Klopp'un Liverpool'unu andığımızda isimlerden bağımsız bir şekilde her maç gördüğümüz oyun karakteri ilk sırada gelen maddelerden biri olacak şüphesiz. Aynı zamanda Klopp'un yerini doldurmanın da aslında görülenden de daha zor bir iş olduğunun göstergesi, yönetimin yepyeni bir mantalite getirecek bir hoca yerine Klopp'un öğretilerini devam ettirebilecek bir isme gitmesi bu sebeple gayet mümkün. Ayrılığı Klopp'un haberiyle birlikte eş zamanlı açıklanmasaydı Pep Ljinders muhtemelen en ciddi konuşulan adaylardan biri olacaktı bu sebepten dolayı, şimdi nasıl bir yol izleneceğini ise zaman gösterecek.