27 Temmuz 2011 Çarşamba

Trabzon'da Müthiş Galibiyet



Avrupa Gençlik ve Olimpik Oyunları'ndaki son grup maçında U15 Yıldız Erkek Milli Takımımız Sırbistan'ı Barış Yurteri'nin son saniye basketi ile 70-68 yendi.

Maçın ilk çeyreğinde daha iyi oynayan taraf Sırbistan'dı. 3 sayılık atışlarda milli takımımıza bariz bir üstünlük uygulayan Sırbistan, penetre üzerinden bol bol faul çizgisine gitti. U15 Yıldız Milli Takım, Sırbistan'a top kayıplarından gelen hızlı hücum sayılarıyla karşılık  verdi ve ilk çeyrek 23-17 tamamlandı.

Sırbistan 2.çeyreğe baskı ile başladı. Milli takımımız savunmada Sırpların pas trafiğine çare bulamadı ve fark açıldı. Onur Baygur'un bu bölümdeki yanlış şut seçimleri de bu farkın açılmasında rol oynadı ve ikinci çeyreği 14-11, ilk yarıyı 37-28 önde tamamladı.

Milli takımımz ikinci yarıya daha iyi başladı. Hızlı hücumlarda Berk ve Olcan'ın turnikeleri farkı 5'e kadar indirdi. An
cak ribaundlardaki dezavantajımız sebebiyle eşitliği sağlayamadık. 3.çeyrek 52-46 tamamlandı.

Son çeyrekte bir ara skoru 60-60'da eşitledik ancak ardından gelen 6-0'lık Sırbistan serisi geldi. Maçın bitmesine 2 dakika 11 saniye kala gelen sportmenlik faul maçın kırılma anlarından biri oldu. 22 saniye kala skor 68-68' geldi. Hücum süresi Sırbistan'daydı ancak topu kaybettiler ve Barış Yurteri'nin hücum ribaundu sonrası gelen basketi maçı ve yarı finali Türkiye'ye getirdi.

U15 Milli Takımımız yarın Litvanya'yla yarı final mücadelesi oynayacak.

SALON:   Hayri Gür Spor Salonu

TÜRKİYE(80):  Onur Baygur 16(4 ribaund, 2 blok), Oğulcan Baykan 16(6 ribaund, 3 asist), Berk Uğurlu 13(6 asist, 4 ribaund), Hakan Pomakoğlu 10( 3 asist, 2 blok), Barış Yurteri 8(4 ribaund, 4 asist), Oğuzhan Çakmak 4(5 ribaund), Doğukan Tekfidan 2, Ateş Özkaraduman 1, Erris Nushi(2 top çalma, 2 blok),

SIRBİSTAN(78):  Andrija Simovic 21(18 ribaund), Aleksa Jugovic 11(5 ribaund, 3 asist), Nemanja Doravic 11( 11 ribaund), Ognjen Vasiljevic 8( 2 asist), Rade Zagorac 8 ( 2 ribaund), Jovan Starincevic 4(2 asist), Ivan Daskalovic 4( 4 ribaund), Aleksander Ililic 1, Andrija Sarenac, Dejan Davidovac ( 2 top çalma, 2 blok)

1.PERİYOT:23-17

2.PERİYOT: 37-28

3.PERİYOT: 52-46

4.PERİYOT: 68-70

Kubilay Arslan

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Sonun Başlangıcı


Sakatlıklar zaten Yunanistan'ın canını sıkıyordu, şimdi de Spanoulis sakatlandı. Bu eksikliğin Yunanistan'a ne kadar zarar vereceğini anlatmama gerek yok herhalde. Madalyayı geçtim, olimpiyat elemelerine katılma hakkı bile zor Yunanlar için bu saatten sonra...

24 Temmuz 2011 Pazar

Eurobasket C Grubu

Eurobasket grup değerlendirmelerine devam ediyoruz. Sırada C Grubu var. Maçların Alytus şehrinde oynanacağı  C Grubu'nda Yunanistan, Hırvatistan, Karadağ, Bosna Hersek, Makedonya ve elemelerden gelecek bir takım bulunuyor. Şimdi takımları değerlendirmeye geçelim.

Yunanistan: Yunanlarda şu anda en önemli konu gelmeyecek oyuncular gibi duruyor. PG pozisyonunda blogun başlığında görebileceğiniz adam, Diamantidis ve Papaloukas yok. Litvanya'ya gelecek kadroları Eurobasket 2009 kadrolarına benzerlik gösteren Yunanistan, Polonya'da Diamantidis'siz kendini kanıtlamayı başarmıştı. Son yıllarda Avrupa ve Dünya şampiyonlarında (geçen yılki trajikomik sonlarını saymazsak) minimum yarı final seviyesine gelmiş bir ekip olan Yunanistan'ın bu yıl zorlaşan Eurobasket sisteminde güçlü rakiplerine karşı aynı başarıyı gösteremeyeceğini düşünüyorum. Ancak öyle şanslı bir kura çektiler ki çeyrek final yolları açıldı. Yine de olimpiyat elemelerine yetecek bir derece yaparlar mı, bilemiyorum...

Kadroya bakacak olursak, back courtları eksiklerle birlikte kan kaybetti, ancak hala fena sayılamayacak PG-SG rotasyonları var. Tabi Diamantidis'in eksikliğinde en önemli görevi üstlenecek oyuncu da Spanoulis olacak.

Pota altında ise bir eksik yok. Yıllardır alışagelinen Schortsanitis-Bourousis liderliğindeki pota altıları iyi güzel ancak İspanya, Türkiye gibi güçlü front courtu olan takımlara karşı direnmeleri zor.

Hırvatistan: 2007'den beri her organizasyona güçlü takım etiketiyle katılan Hırvatistan bir türlü yarı finali göremiyor. Klasman oynamayı artık ezberleyen bir ekip olan Hırvatlar bu yıl makus talihlerini değiştirmeye çalışacaklar. Hem bu yılki kadrolarında geçen yılki eksikler yok. TBL karması gibi duran kadrolarında Galatasaray'dan Andric, Fenerbahçe'den Ukic, Tomas ve Bogdanovic, Anadolu Efes'ten ise Stanko Barac var. Bu isimler bile Hırvatistan'ı ayrı bir gözle izlememize yetecek. Popovic ve Real Madrid'in yeni yıldızı Tomic ekstrası. İlginç bir teasdüf eseri Yunanistan'la Eurobasket 2009'da olduğu gibi  yine gruplarda karşılaşacaklar. Bana göre bu kez favori onlar.

Jasmin Repesa'dan sonra göreve gelen Vrankovic ile ilk turnuvalarında başarı gösteremeyen Hırvatistan sürpriz yapmaya hazır bir ekip, umarım geçen yıllardaki gibi hayal kırıklığı yaratmazlar.




Bosna Hersek:  Açık söyleyeyim, 16 takımlı sistemden 24 takımlı sisteme geçiş olmasaydı Bosna Hersek Eurobasket'i biraz zor görürdü. Eleme turlarındaki güçsüz gruplarında bile 4.olup sadece Macaristan'ı altına almayı başarmış bir takımdan bahsediyoruz sonuçta. C Grubu'nda 3.lük için savaşacak Bosna Hersek'de ilginç  isimler var. Henry Domercant'ı Efes'ten hatırlıyoruz. Efes'ten ayrılmasından beri hep üst seviye Euroleague takımlarında forma giyen( Siena, Olympiakos) Domercant kariyerine bu yıl Unics Kazan'da devam edecek. Bajramovic Türkiye'de 2008/2009 sezonunda Telekom forması giydi. Teletovic ise bu yıl Euroleague'de Final Eight yapan Caja Laboral'ın kadrosundaydı. Onun Türkiye ile bir ilişkisi yok...

En son 2005'te Eurobasket'e katılan Bosna Hersek, A ya da B Grubu'nda olsaydı 3.lük şanslarının bahsi bile geçmezdi ancak çektikleri nispeten kolay kurayla bir üst tur için oynayacaklar ancak işleri çok zor.



Karadağ: Uluslararası turnuvalarda benim yaptığım bir gelenek vardır. Göz önünde olmayan ve sempati duyduğum takımlardan birini tutarım. Futbolda bu takım genellikle Fildişi Sahili olur, basketbolda Angola. Bu Eurobasket'te benim takımım Karadağ olacak. 2006'da Sırbistan'dan ayrılmasından itibaren ilk defa üst seviye bir organizasyona katılacak olan Karadağ'da iki tane NBA oyuncusu var: Nikola Pekovic ve Nikola Vucevic. Pekovic bu yıl Timberwolves'da oynadı ve 65 maçta 5.5 sayı, 3 ribaund istatistikleri kaydetti. Vucevic ise 2011 Draftı'nda Sixers tarafından 16.sırada seçildi. NCAA'de USC Trojans'da oynayan Vucevic ofansif özellikleri iyi olan bir oyuncu. Orta mesafe şutu da bulunan Vucevic'in sorun yaşadığı kısım ise savunma. Atletik özelliklere sahip olmayan Vucevic savunmada aksayabiliyor. Ancak Sixers'da ve Karadağ'da önemli bir hücum silahı olarak görev yapabilir.

Karadağ bu iki oyuncudan ibaret değil elbette. Omar Cook Avrupa basketbolunu takip edenlerin aşina olduğu bir isim. Geçen yıl TOP 16'da Fenerbahçe Ülker'le aynı grupta olan Valencia'da oynuyordu. Guard bölgesinde iyi işler çıkarabilecek bir oyuncu.

Koç ise Dejan Radonjic. Vujosevic'in görevini devralan Radonjic daha önce Buducnost'u çalıştırmıştı.


Makedonya: 1999'dan sonra ilk kez katıldığı 2009 Eurobasket'te gerçekten beklenmedik bir dereceyle 9. olan Makedonya bu başarısını tekrarlamaya çalışacak. İki sürpriz galibiyetle (Almanya, İsrail) Polonya'da 9.olan Makedonya bu turnuvada da 9.luğa yakın bir derece istiyorsa 2 galibiyetten daha fazlasını yapması lazım.

Takımın kaptanı korkutucu yüz ifadesiyle Pero Antic. Duruşuyla bir mafya üyesini andıran Antic takıma liderik yapacak ama takımın asıl yıldızı Bo McCalebb olacak. Siena'da müthiş bir yıl geçirip adını en iyi gardlar listesine yazdıran Bo McCalebb'in aynı başarıyı milli takım forması altında göstermesi Makedonya adına çok önemli.

Bu turnuvada çoğu takımda  Türkiye'den yolu geçmiş bir oyuncu var. Makedonya'da ise bu isim Predrag Samardzski. Geçen yıl TBL'nin renkli ekibi Olin Edirne'de forma giyen oyuncu bu yıl Lietuvos Rytas ile anlaştı.

Belirtmeden geçmeyelim, Slovenya'daki hazırlık turnuvasında bugün Slovenya ile karşılaşacak Makedonya. Aslında maçın dün oynanması gerekiyordu ama programda bir değişiklik oldu sanırım.Eurosport 2 21.15.

Not: C Grubu'nun son ekibi 3 takımlı turnuvadan gelecek 2 takımdan biri olacak. Takımlar Portekiz, Bulgaristan ve Finlandiya...

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Dirk Nowitzki Eurobasket'te Oynayacak

Eurobasket'in resmi sitesinden yapılan açıklamayla Nowitzki'nin Eurobasket 2011 için Litvanya'ya geleceği kesinleşti. Nowitzki'yi seyretmek büyük keyif ancak Türkiye'ye çeyrek final yolunda ciddi bir rakip daha çıktı. Sevinsek mi üzülsek mi, bilemiyorum...

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Eurobasket B Grubu


Çeyrek final yolu zor diyorsak, bu durum sadece bizim ölüm grubumuzdan kaynaklanmıyor. 2.turda çapraz grubumuz olacak B Grubu da tıpkı A Grubu kadar güçlü. Sırbistan, Fransa, Almanya, İtalya, İsrail, Letonya B Grubu'nun ekipleri. Şimdi geçelim takımları değerlendirmeye...

Sırbistan: Grubun şüphesiz favorisi olan ekip 2004'ten itibaren büyük bir çöküş içindeydi , Yunanistan'daki Olimpiyatlarda 11., evlerindeki Eurobasket'te 12., Japonya'daki Dünya Şampiyonası'nda 11., 2007 Eurobasket'te  ise 1.turu geçemeyerek 13.oldu ve olimpiyatlara katılamadı Sırplar. Ancak bu esnada şu anki kadronun çekirdeğini oluşturan oyuncular, U20, U18 turnuvalarını silip süpürüyordu. Bu genç jenerasyon ilk olarak 2009 Eurobasket'te sahneye çıktı ve müthiş bir başarıyla gümüş madalyayı kazandı. 2010'da finali Kerem Tunçeri'nin son saniye turnikesi ile kaçıran Sırbistan için işler yoluna girmiş gibi gözüküyor.

Bu jenerasyonun lideri ise şüphesiz Milos Teodosic. Önemli oyuncuların yetiştiği bir kulüp olan FMP Zeleznik takımında kariyerine başlayan Teodosic, 2007'den bu yıl CSKA'ya gidene kadar Olympiakos formasını terletti. En başarılı yılı ise tartışmasız 2010'du. Takımını Euroleague finaline çıkaran Teodosic, aynı zamanda Euroleague MVP'si seçildi. Teodosic'in geçen sezon Olympiakos'ta koçluğunu yapmış olan Ivkovic ise takımın başında olacak.

Açıkladıkları kadroya bakılırsa geçen yıldan pek fark yok gibi. Ancak  Rakovic eklemesini göz ardı etmemek lazım. Bu yıl Siena'da başarılı bir yıl geçiren Rakovic, Sırbistan pota altına katkı sağlayacaktır.

Krstic'in de CSKA'ya gelmesiyle adeta bir Euroleague karması gibi oldu Sırbistan kadrosu. Gruptaki diğer ülkeler gibi süper NBA yıldızları yok ancak en derin kadronun da onlarda olduğunu söylemek lazım.

Fransa: Yıllardır merak ederdim, 'Ya şu Fransa bir turnuvaya da tam kadro gelmez mi?' . İlk açıkladıkları kadroda sorumun yanıtını almış gibiydim ancak yine olmadı. Önce Yannick Bokolo gelemeyeceğini açıkladı sonra da 2006'dan beri milli takım forması altında oynamayan Mickael Pietrus. Her yıl saçma sapan sebeplerle
 kadrodan çekilen Pietrus bu yıl da olmayacak. Son olarak da Joakim Noah'ın durumunun şüpheli olduğu açıklandı. Anlayacağınız biz uzun bir süre daha tam kadro Fransa  izleyemeyeceğiz.

Fransa'nın atletik oyuncularla olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Bu özellikleri onları turnuvalarda bir yere kadar taşıyor ancak bir türlü ilerisi gelmiyor. 2007'den beri potansiyelli takım etiketiyle geldikleri turnuvalarda hüsrana uğruyorlar. Birbirinden kopuk birkaç adam antrenman yapıyormuş gibi oynarlarsa o zaman hayal kırıklığı serisi devam eder, benden söylemesi...

Almanya: Bu başlığı atmadan önce uzun uzun düşündüm, acaba Dirk Nowitzki mi yazsaydım diye. Evet, Nowitzki'siz bir Almanya ile, Nowitzki'li bir Almanya çok farklı. Aslında uzun süre önce 2011 Eurobasket'e katılacağını söylemişti Dirk. Ancak yorucu geçen NBA sezonu onu biraz daha düşünmesine sebep oldu. Dallas'ın kazandığı şampiyonluk Almanya'yı sevince boğmuş olabilir ancak  Nowitzki milli takımını yalnız bırakırsa üzülecekleri kesin. Ancak yapılan açıklamalar umut verici. Hala net bir bilgi gelmemişse de büyük bir ihtimal kadrodaki yerini alacak yıldız oyuncu.

Bu durumda da grubun çok karışacağını söylemek yanlış olmaz. Almanya'nın olimpiyat hedefi, zorlaşan Eurobasket sisteminde öyle kolay bir iş değil ancak ' In Nowitzki, we trust!'.


İtalya: Turnuvanın en ilginç ekiplerinden biri İtalya. Basketbol Milli Takımları uluslararası turnuvalarda inişli çıkışlı bir performans gösteriyor. Bir bakıyorsun üst üste iki turnuvada madalya alıyor(2003 3.lük, 2004 2.lik) , bu başarının üzerinden daha birkaç yıl geçmişken önemli şampiyonalara katılamıyor(2009, 2010). Bu duruma rağmen ilginç bir not olarak şunu da söyleyelim, İtalya FIBA Dünya Sıralaması'nda gruptaki bütün ekiplerden daha üst bir sırada(7.).

2009'daki başarısızlıktan sonra milli takım koçluğuna Siena'dan aşina olduğumuz Simone Pianigiani getirildi. Bu yıl NBA'de forma giyen üç oyuncusu da kadroda olan (Toronto'dan Bargnani, New Orleans'den Belinelli ve Denver'dan Gallinari) İtalya için sıkıntı buradan sonra başlıyor. Bu oyuncular haricinde kadroda İtalya dışında forma giyen isim yok ve İtalya'da forma giyenlerden hiçbiri Siena'da oynamıyor. İşte bu tutarsızlık İtalya'ya çeyrek final yolunda büyük engel olacak. Hatta öyle bir gruptalar ki çeyrek finali geçtim, 2.turu görmeleri bile çok zor.


İsrail ve Letonya için ayrı başlık açmaya gerek yok. İkisi de bir 5. veya 6. takım için güçlü ülkeler ancak ilk 4 takımdan maç çalmaları güç. İsrail'de Omri Caspi ve Eliyahu, Letonya'da ise Andris Biedrins izlenmesi gereken oyuncular olarak göze çarpıyor.

Son olarak şöyle tahmini bir sıralama yaparsam B Grubu için, benim görüşüm;

1-Sırbistan
2-Almanya
3-Fransa
4-İtalya
5-İsrail
6-Letonya olur.


Kubilay Arslan

19 Temmuz 2011 Salı

Sensiz Ne Yaparız Biz?


Evet, eğer sezon normal şartlarda başlarsa uygulanacak olan fikstür açıklandı. Ne yalan söyleyeyim fikstürün açıklanması ben de garip bir umut ışığı oluşturdu. Tamam, tamam, gaza geldim, kabul... Ama kışın ortasında, gece 3'te, örtüler altında, maç izlemeden de olmaz ki.

Neyse, şu durumda oynanması çok zor gözüken bu programdan (eğer her şey iyi giderse diye) birkaç maç seçtim. İşte NBA 2011/2012 sezonun izlenesi maçları ve bu maçların tarihleri:

1 KASIM:


Açılış gecesinde klasik TNT Doubleheader'ı var. Son şampiyon Dallas, Rose'lu Bulls ile oynuyor. 2.maç ise yıllardır olduğu gibi bir Lakers maçı. Olası batı finali Thunder-Lakers 05:30'ta.


25 KASIM:


2011 Play-off'larının en zevkli serisi olan Memphis-OKC serisinin bir tekrarı olacak bu gece. Maç 3'te.

8 ARALIK:


Geçen yıl normal sezon maçları içinde en çok merak edilen maçlardı Miami-Lakers maçları. Bu yıl da öyle olma ihtimali var.

25 ARALIK:


Christmas gününde NBA (her yıl yaptığı gibi) yapıyor yapacağını ve 'İzlemezsek olmaz.' dedirten maçları koyuyor programa. Gün Boston-New York başlıyor. 2011 Final Serisi Miami-Dallas ile devam ediyor ve Bulls-Lakers ile kapanıyor.

16 OCAK:


Marthin Luther King günü. Chrsitmas kadar olmasa da ilgi çekici maçlar var bugün. King'in öldürüldüğü yer olduğu için her yıl Memphis maçı olur bu özel günde. Bu yıl da Bulls'u konuk ediyor Memphis Grizzlies. İlerleyen saatlerde Boston-Thunder ve Dallas-Lakers maçları var.

17 Temmuz 2011 Pazar

''Anne, bana neden almıyorsun? Bizde Niye Yok?''

Şu günlerde basketbol gündemi yoğun. Beşiktaş Deron Williams'ı alıyor, Efes ve Galatasaray 'Garson, masayı donat' dercesine kadrolarını güçlendiriyor. Geçen yılın şampiyonu ise suskun. Yapılan üç transferden biri dopingli çıktı, sözleşmesi feshedildi. Diğer isimlerin verebilecekleri katkılar ise tartışılır.

Fenerbahçe futbolda tatsız bir olayla uğraşıyorken, biz basketbola geçelim ve Fenerbahçe Ülker'in durumunu soru-cevap şeklinde yazalım.

Transfer dönemi nasıl geçmekte? Kadroya hangi eklemeler gerekli?


Sözleşmesi feshedilen James Gist'i saymazsak şu ana kadar yapılan transferlerin ikisi de PG-SG bölgesine. Guard bölgesine yapılan bu eklemeler Fenerbahçe'yi geriletmeyecek ancak geçen yılki kadroya ekstra bir ekleme yapılmamış olacak. Geçen yıl Ukic'i yedeklemekte büyük sıkıntı çeken sarı lacivertliler Jasikevicius'u almıştı ancak Saras savunmayı takmamasını geçtim hücumda da benim için hayal kırıklığı oldu. En azından kadroda Preldzic vardı da FB Ülker'in özellikle TBL final serisinde sıkıntı çekmemesini sağladı. Bu yıl Curtis Jerrells takıma enerji sağlayabilecek oyuncu , Engin de var zaten oh mis....... denilirse siz Final Four' u unutun derim. Gelecek yıl bir daha TBL şampiyonu olmaksa hedef, eyvallah... Ancak siz Barcelona'nın, Panathinaikos'unn karşısına bu back-court'la çıkarsanız, perişan olabilirsiniz. Yine TOP 16'da kalan ortalama bir takım olursunuz.

Hele bir de bu durumun üzerine transfer bitirildi falan deniyor, aman diyeyim! Şu durumda guard bölgesine ekleme yapılması zor gözüküyor Fenerbahçe'nin. Yine Ukic- Emir Preldzic'le devam edecekler yola. SG-SF bölgesine ekleme gerekliydi, yapıldı. Ama kim? Bojan Bogdanovic. 'Göz boyama' diye bir deyim vardır ya işte Bogdanovic'in geçen yıl Zagreb'de yaptığı buydu. Perişan durumda bir takımda ön plana çıktı anak bu yıl Fenerbahçe'de ne verecek meçhul. Potansiyel hayal kırıklığı adayı, benden söylemesi...

Gelelim uzunlara... Lavrinovic ve May'in ayrılmasından sonra transfer mutlaka gerekliydi. James Gist gerçekten çok önemli bir katkı verebilirdi. ancak dopingli çıkması her şeyi bozdu. Zaten Gist olsa da olmasa da transfer gerekliydi düşünüyorum ben, şimdi iki transfer bekliyorum. Zoran Erceg iddiaları var, ne kadar doğru bilmiyorum ancak gelirse enfes olur. Oğuz-Vidmar-Mirsad-Kaya dörtlüsü asla ama asla Fenerbahçe'yi Euroleague'de başarıya götüecek PF-C rotasyonu değil.

Euroleague'de daha yüksek seviyede başarı beklenmeli mi?


Spahija bir yıl Fenerbahçe'ye geldiğinde söylemişti 'Hedef Avrupa' diye. Geçen yılki çekirdek iyiydi, güzeldi ancak yeterli değildi. Kadrodan iki fire verilince TOP 16'nın ortasında nefesleri yetmedi, elendiler. Yukarıda da değindiğim gibi şu ana kadar yapılan transferler takımı bir üst seviyeye çıkaramaz. Ancak geçen yıldan farklı çok önemli bir etken olacak 2011/2012 sezonunda Fenerbahçe'ye:Fenerbahçe Arena.

Şimdi zamanda geri dönelim. Yo, çok geriye değil, bir ay öncesine, TBL Finali'ne. Sinan Erdem'deki hava, Abdi İpekçi'deki boğucu ortamı yakalayamıyordu hatırlarsınız. Üstelik Sinan Erdem'in 5 bin fazla koltuğa sahip olmasına rağmen. Bu durumun sebebi tribünün sahaya uzak olmasıydı. Bir türlü Avrupa salonlarındaki cehennem havası oluşmuyordu Sinan Erdem'de. Şimdi Fenerbahçe taraftarlarının elinde müthiş bir fırsat var. Tamamen kendilerine ait olan Arena'da stadı rakiplerin üzerine yıkacak tarzda bir ortam yaratmak.

Tahminim ise Euroleague'de şu kadroyla pek bir ilerleme kaydedilemeyeceği. Belki bir F-8 ancak ilerisi çok zor.



Tamam, iyice moralimizi bozdun zaten bari TBL'den bahset. Galatasaray ve Efes'in arkasında kaldık mı?


İşte olumlu konuşabileceğim bir noktaya geldik. Yazıyı buraya kadar sabredip okuyabilen Fenerbahçe taraftarlarına hediye olsun benden bu bölüm.

Yazının ortalarında Bogdanovic'in performansının ne kadar göz boyayıcı olduğundan bahsetmiştim. Galatasaray ve Efes'in transferleri de işte öyle. Efes Pilsen her yıl yaptığı gibi tekrar 'sil baştan' yaptı. Galatasaray ise mevcut kadrosuyla Fenerbahçe'nin geçen yılki kadrosunu anca yakaldı. Yani TBL'de panik yapmaya gerek yok Fenerbahçe adına. Anadolu Efes ve Galatasaray daha çok can sıkıcı olacak kabul ancak hala en büyük favori FB Ülker. Tabi amaç TBL'yi bir kez daha kazanıp patinaja devam etmekse...

15 Temmuz 2011 Cuma

Yeni Ad, Yeni Logo, Yeni Efes

Neymiş, adı birayı çağrıştırıyormuş, sanki Pilsen ibaresi gidince kimse bira içmeyecek. Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu'nun saçma sapan yasasıyla yıllardır süregelen geleneğini değiştirmek zorunda kaldı 'Anadolu' Efes. Logosu da değişti, yıllardır aşina olduğumuz logo gitti, yerine yenisi geldi. Tabi bunlar sadece sembolik değişimler. Geri kalan her şey aynı Efes için.

Yazı boyunca bu değişikliği yazmayacağım, merak etmeyin. Benim amacım bu yıl transfer dönemini hareketli geçiren Efes'in mevcut durumunu yazmak. Son yıllarda Efes için basketbolun birinci takımı olma geleneği kesintiye uğradı, şüphesiz. En büyük rakipleri FB Ülker'e karşı sadece bir final kazanabildiler. Bu yıl ise 1995 yılından itibaren sadece bir kez katılamadıkları (2007-2008) TBL Finali'ne 2.kez ulaşamadılar. Euroleague'de ise 2005-2006 sezonundan beri geçtim Final Four'u, Çeyrek Final bile göremediler. Mahmuti gitti, David Blatt geldi olmadı. Blatt gitti, Ergin Ataman geldi olmadı. Ataman gitti, Perasovic geldi yine olmadı. Çünkü belli bir yapı oluşturulmadı. Her yıl geniş bütçeyle yepyeni kadrolar kuruldu ancak o yılın sonunda dağılma yaşandı. Eski kadrolara şöyle bir baktım da , Mahmuti'nin koçluk yaptığı son yıl olan 2007 sezonundan beri takımda olan sadece 2 oyuncu var. Kerem Gönlüm ve Cenk Akyol. Bir de Efes'ten ayrılıp bu yıl tekrar dönen Ermal Kuqo. Bu gerçekten üzücü bir durum. Yabancılar deseniz, orada da bir istikrar yok.

Belki de bu duruma geniş bütçe sebep oluyor. Bu yıl Savanovic'e 1.5 milyon dolar bonservis ödendi. Peki bu parayı hak eden bir adam mı Savanovic? Hayır. Euroleague'de her takım bir oyuncuyla özdeşleşmiş durumda. Panathinaikos Diamantidis ile, Barcelona Navarro ile, Siena (biraz zorlama olacak ama) Stonerook ile vs. vs.
Efes'te her yıl böyle bir oyuncu arayışına giriyor ama başarısız oluyor. Misal Rakocevic... Tamam skorer oyuncu iyi hoş ama ama takımda ne kimya bıraktı ne bir şey! Rakocevic bizi kurtarsın diye verdiler topu eline, koç Perasovic de müdahele etmeyince olan oldu. İşte bu yüzden Efes transfer politikasını takım kurmaya yönelik oluşturmalı, all-star kadrosu kurmaya yönelik değil.

Bu yılki transferlere gelirsek... 'En büyük' transfer Sasha Vujacic. NBA'den gelen her oyuncu sonrasında aynı şeyleri yazmaya gerek yok, lock-out erken biterse olacaklar malum. Ancak işin ipini kaçırmadan (bkz.Beşiktaş) yapılırsa bu transferler zararı yok. Vujacic tutkuyla oynar, elinden geleni yapar, çok bir şey katar diyemem, en azından Rakocevic gibi olmaz.

Barac ve Batista ile geçen seneden farklı bir pota altıyla girecek sezona Efes. O bölgede Ermal, Kerem Gönlüm'ün olduğunu düşünürsek başka bir uzun transferi düşünmemek lazım, asıl transfer PG bölgesine gerekli, Ender'in yeri Doğuş Balbay ile dolduruldu ancak Doğuş'un oyunu gerçekten sınırlı. Savunma konusunda katkı verebilir ancak hücumu çok kötü. Geçen yılki saç baş yoldurtan Wisnievski'nin performansından inşallah ders çıkartılmıştır da bu yıl Kerem Tunçeri'ye alternatif olabilecek iyi bir guard alınır. Zaten Ufuk Sarıca da belirtmiş 'Şimdiki hedefimiz guard.' diye.

2011/2012 sezonu Anadolu Efes adına yeni bir başlangıç olacak. Umarız uzun yıllardır yakalanamayan istikrar yakalanır ve o eski Efes geri gelir.

Sasha Vujacic Efes'te

Anadolu Efes resmen açıkladı. Lakers'ta 2 şampiyonluk kazandıktan sonra 2010/2011 sezonu içerisinde Nets'e takas edilen Sasha Vujacic Efes'e geliyor.

Vujacic ve Efes hakkındaki değerlendirme gün içerisinde geliyor.

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Doğru Hamleler



Galatasaray transferi bitirdi. Finallerin bittiği günden itibaren yaklaşık 3 hafta içerisinde çok yerinde işler yaptı Galatasaray... Futboldan örnek verecek olursak ne Ankaragücü gibi her sezon 'sil baştan' yapıldı ne de Fenerbahçe gibi başarılı sezonun ardından 'zaten şampiyon kadro, kadroyu kouryalım' gibi bir düşünce ile yapılmadı transferler. Burada amacım Ankaragücü ve Fenerbahçe'yi kötülemek değil, yanlış anlaşılmasın.

İlk olarak, Oktay Mahmuti görevde kaldı. Oluşturulmuş çekirdek ve planın bozulmaması adına çok önemli bir karardı. Mahmuti 2010-2011 sezonunda elindeki (bana göre) sınırlı kadroyla savunma ağırlıklı bir takım oluşturarak TBL'de Efes'i arkasına aldı ve FB Ülker ile final oynadı. Onun gitmesi her şeyin yeniden başlaması, aynı defterde yeni bir sayfanın açılması demekti.

Transferleri değerlendirmeye geçersek... Bir kere hepsi yapının etrafında toplanacak isimler, hiçbiri bir Igor Rakocevic sorunsalı yaratmaz Galatasaray'da. Ve öyle kaliteli oyuncular ki tam Euroleague takımı oldular. Yabancı olarak Gordon, Lakovic, Songaila. Yerli olarak Ender , Cevher ve Furkan. Gidecekleri düşünürsek benim kafamdaki kadro şöyle:

PG:Lakovic-Ender-Tutku
SG:Jamon Gordon-Joshua Shipp-Evren Büker
SF:Haluk Yıldırım
PF:Shumpet-Songaila-Cevher Özer
C:Andric-Furkan

SF pozisyonundaki boşluk sizi meraklandırmasın Cevher, Shumpert, Shipp gerektiğinde SF oynayabilirler. İlk olarak Lakovic'den başlayalım. Yapılan transferler arasında kulağımıza en tandık gelen isim şüphesiz Lakovic... Hani maç içinde olur ya, rakip seri yakalamıştır, hücumda kitlenmişsindir, kilidi açacak birini ararsın. Seni o cehennemden çekip çıkaracak birini. İşte bu işi Avrupa'da en iyi yapan birkaç oyuncudan biri Lakovic. Galatasaray'ın geçen yıl yaşadığı bu sıkıntıya (özellikle final serisinde) ilaç olabilecek bir oyuncu. Savunma konusuna gelirsek... İşte sorunlar burada başlıyor. Oyunun öbür tarafında seyircileri çıldırtacaktır muhtemelen Lakovic. Ukic'i , Teodosic'i ya da Euroleague'de herhangi iyi bir skorer gard'ı tek başına savunması mümkün değil. 2 numarada bu defoyu kapatacak Gordon'la oynaması mümkün Lakovic'in. 'E 1 numaraya Lakovic'i koy, 2'ye Gordon'u, istersen uzunlarda Songaila-Andric olsun da bu yabancı sınırlaması ne olacak?' diyorsanız işin o kısmı Oktay Mahmuti'ye kalmış. İnşallah TBL-Avrupa dengesini sağlamayı başarır, geçen yıllarda Efes'in yaşadığı sıkıntıları yaşamaz Galatasaray.

Gordon ve Songaila yabancı pozisyonunda ad yapmış, ne vereceği belli olan isimler. Gordon tam bir savunmacı. Ömer Onan'ın Fenerbahçe'de yaptığı gibi rakip takımların yıldızlarını tutacaktır. Songaila ise benim nezdimde tartışılabilecek tek transfer. Lakovic'in uzun versiyonu olan Songaila iyi bir hücüm alternatifi , orta mesafe oyunları süper ancak pota altı ve savunma sıfır. Ve bu oyuncunun maliyeti 1.5 milyon dolar. Gerekli miydi, bilmiyorum. Hücumda bol alternatif arıyorlasa, tebrikler, başarılı oldular. Ama Galatasaray'ın pota altına gereken şu anda alternatif değil.

Yerli transfeler ise nokta atışı. Furkan Aldemir, büyük yetenek, gelecekte Milli Takım'da ve NBA'de izleyeceğimiz bir oyuncu. Olgunlaşma döneminde olmasına rağmen çok büyük katkılar verebilir. Cevher Özer, yıllardır oynadığı Beşiktaş'ta kendini kanıtladı. Oktay Mahmuti'nin favori oyuncularından biri olabilir. Ender Arslan'ı Efes'te havlu sallarken gördükçe 'Ender Efes'te kalmaz artık.' diyordum içimden ancak geleceği takımın Galatasaray olabileceğini hiç düşünmemiştim. Lakovic gelmeden önce kendini kanıtlayabilme fırsatı bulabilecek kadar süre alacağını düşünüyordum. Ama mevcut durumda 3.guard olarak gözüküyor Ender. Sınırlı zamanda iyi oynayacaktır ancak kendi kariyeri açısından doğru kararı aldığını düşünmüyorum.


                                                                                                                                 Kubilay Arslan

12 Temmuz 2011 Salı

Beklenen Veda


Size bir isimden bahsedeceğim. Kenny George... Boyu 2.32, kulaç açıklığı 2.58! Kilosu 165. NCAA'de North Carolina Ashville'de oynuyordu. Atletik yetenekleri sınırlı olsa da boyuyla öyle ya da böyle NBA'de kendisine yer bulabileceği konuşuluyordu. Ancak talihsiz sakatlıklar onu da buldu! Ve basketbol hayatı bitti. İşte yıllardır uzun boylu oyuncuların sorunu olan konu. Kimi %100 ile geri dönebiliyor. Kimi asla eskisi gibi oynayamıyor. Kimi tamamen bırakıyor.

Gelmeye çalıştığım noktayı anladınız herhalde. Yao Ming basketbolu bıraktı. Zaten son iki yıldaki durumu ile  mesajı vermişti Ming. Boşa çabalıyor gibiydi, denese de yapamıyor, bir türlü geri dönemiyordu... 2010-2011 sezonun başındaki Lakers maçında kaydettiği 9 sayı , 11 ribaundluk istatistik bir umut ışığı oldu. Ama eskisi gibi olamaycağı belliydi. Rick Adelman da sürelerini kısıtlamış, 25 dakikanın üzerinde süre alamaz olmuştu. Son ise 10 Kasım 2010'daki Washington Wizards maçında oldu. Javale McGee'nin penetresine karşılık vermeye çalışırken bir kez daha sakatlandı. Ve o gün kimse bilmese de sahalara dönmemek üzere veda etti.

Peki bu sakatlık ne zaman ciddileşti? Çoğu kişinin de düşündüğü gibi Çin'deki 2008 Olimpiyatları'nda. Doktorlar ne kadar uyarsa da Yao onları dinlemiyor belki de memleketinde, basketbolun en yüksek seviyesinde oynayacak olmanın heyecanıyla başına geleceklerin farkına varamıyordu. Pekin'de ülkesini çeyrek finallere kadar taşıdı. Çin'in dünyadaki yüzü olma yolunda önemli bir mesafe daha katetti. O sezon NBA'de de fena bir sezon geçirmedi Çinli pivot. 77 maçta oynadı, 19.7 sayı, 9.9 ribaund istatistikleri ile takımını play-off'lara soktu. 2.turda Lakers karşısında sakatlanması ise kariyerini fiilen bitirdi.

Yao'nun emekliliği herkesi çok kötü etkiledi. Çin'i, Rockets'ı, NBA'i vs... Rockets onu draft ederken o kadar umutluydu ki logosunu bile Çin harflerini andıran bir şekilde düzenledi. Tabi karşı görüşler de yok değildi. Charles Barkley, Kenny Smith'e, Yao bir maçta 20 sayı atarsa Smith'in poposunu öpeceğini söyledi. Yao bunu kısa bir süre sonra gerçekleştirince Barkley kıvırdı ve argoda eşek ve popo kelimelerinin anlamlarının aynı olduğunu söyleyerek eşeği öptü.

Rockets artık kendisine Yao'suz bir yol haritası çizmeli... Aslında en büyük kayıp Rockets'ın değil, NBA'in oldu. NBA dünyadaki en büyük pazarı, Çin'in önemli bir bölümünü kaybetti. Çin'de yapılan anketlerde Yao'suz NBA'in bir anlamı olmayacağı yönündeki görüşler çoğunluktaydı.

Sadede gelirsek, NBA çok önemli bir oyuncuyu daha kaybetti. Tüm zamanların en iyi pivotları ve en iyi uluslararası oyuncular klasmanına girecek bir oyuncuydu Yao Ming. Güle güle büyük adam, seni özleyeceğiz...

                                                                                                                                         Kubilay Arslan

8 Temmuz 2011 Cuma

İlk Şampiyonluklar

Malum lock-out sebebiyle NBA'i iyice boşladık. NBA'de şu an gerçekten yazılacak pek konu yok. Ben de biraz tarihe yolculuk yapalım dedim ve iki bölümlük yazımda son 20 yılda kulüp tarihlerinin ilk şampiyonluklarını kazanmış takımları yazdım.

1990/1991 Chicago Bulls

1984 yılına kadar en fazla konferans finali gören Bulls için her şeyin değiştiği gün 19 Haziran 1984 oldu. O yılki draftta 3.sıradan seçim hakkı bulunan Bulls, North Carolina’dan Michael Jordan’ı seçti. O yıl Jordan 28.2 sayı ortalamasıyla takımını play-off’a taşıdı. Aynı zamanda yılın çaylağı seçildi ve daha ilk senesinde NBA’in en iyi 2.beşine girdi. Ne var ki Bulls ilk turda Milwaukee Bucks’a 3-1 ile elendi. 1985’i takip eden 2 yılda Chicago Bulls o zamanların hanedanı Celtics’e tosladı ve play-off’ları maç kazanamadan kapadı.

1987 Draftı’nda Jordan’ın yanına çok önemli iki takviye yapıldı. Bunlardan biri draft gününde yapılan takasla Seattle Supersonics’ten alınan Scottie Pippen, 2.si ise 10.sıradan seçilen Horace Grant oldu. Bulls artık daha güçlüydü ancak bu kez de Isiah Thomas’lı, Joe Dumars’lı 'Bad Boys' Detroit başlarına bela oldu.1988 yarı finallerinde,1989 ve 1990’da ise konferans finallerinde Pistons’a elendiler.

            1990/1991 sezonuna geldiğimizde bir önceki sezon göreve getirilen Phil Jackson’un koçluğunda ve saha içinde Michael Jordan’ın  önderliğinde artık şampiyonluğa hazır bir Bulls vardı. Normal sezonu 61-21’lik dereceleri ile doğu 1.si olarak tamamladılar. Micheal Jordan kariyerinin ilk MVP ödülünü kazandı. NBA Finallerine giden yol Bulls için kolay geçti. İlk turda New York’u süpürdüler. İkinci turda Philadelphia 76’ers’ı 4-1 ile geçtikten sonra karşılarında Detroit Pistons’u buldular. Pistons seriye son iki yılın şampiyonu ünvanı ile geliyordu ancak Bulls’un intikamı acı oldu ve Detroit süpürülmekten kurtulamadı. NBA Finallerinde ise karşılarına 80’lerin bir diğer hanedanı Lakers çıktı. Bulls ilk maçı Sam Perkins’in son saniye üçlüğü ile kaybetti ancak sonraki 4 maçı alarak şampiyonluğunu elde etti ve 90’lardaki hanedanlığının başlangıcını da yapmış oldu.

1994/1995 Houston Rockets
1967’deki kuruluşundan itibaren 3 yıl boyunca San Diego takımı olan Rockets,1971’de Houston’a taşındı ve Texas eyaletinin ilk NBA takımı oldu. 1981’de Moses Malone ile ilk NBA Finali’ni gören Rockets, Boston’a 4-2 ile elendi. Bir sezon sonra Malone’un takımdan ayrılmasıyla yeniden yapılanma dönemine girildi. MVP olmuş bir uzunu(Moses Malone) kaybetmelerinin ardından daha iki yıl geçmemişken şans yüzlerine güldü ve 1984’de 1.sıradan Hakem Olajuwon’u draft ettiler. Olajuwon’un 2.senesinde ise 5 yıl aradan sonra NBA Finallerini ulaştılar. Ancak yine Boston’a 4-2 ile kaybedip şampiyonluk hayallerini ertelediler. 1986’dan sonraki 6 yıl Rockets için tam bir hayal kırıklığı şeklinde geçti ve en büyük başarıları konferans yarı finalleri oldu.

            1993/1994 sezonuna fırtına gibi başlayıp 15-0’lık bir derece elde ettiler.Normal sezon sonlandığında ise dereceleri 58-24 oldu ve Batı 2.si olarak play-off’a girmeye hak kazandılar. Sezonun en değerli oyuncusu ödülünü kazanan Olajuwon’lu Rockets ilk turda Portland’ı 3-1 ile geçti. Konferans yarı finallerindeki Suns eşleşmeleri ise uzun süre unutulmayacak türdendi. Rockets seride ev sahibi avantajına sahipti ancak Houston’daki ilk iki maçı kaybetmeleri ibreyi bir anda Phoenix’e çevirdi. Ancak daha seri bitmemişti. Phoenix’teki iki maçı da alan Rockets ev sahibi avantajını tekrar kazandı. 5.maçı evinde galibiyetle tamamladı ve seri 2-0’dan 3-2’ye geldi. 6.maçı Phoenix’te kaybettiler ancak 7.maçı alarak final yolculuklarını sürdürmeyi başardılar. Konferans finallerinde Utah Jazz’ı 5 maçta eleyen Rockets kulüp tarihinde 3.kez NBA Finalleri’ne ulaştı.Rakip Patrick Ewing’li New York Knicks’ti.İlk iki maçta her iki ekip de birer galibiyet çıkardı ve seri New York’a 1-1’lik skorla gitti.3.maç hayati önem taşıyordu.Sam Cassel’in maçın son saniyelerinde bulduğu üçlükle avantaj tekrar Hosuton’a geçti.Ancak bu durum pek uzun sürmedi ve New York seride 3-2 öne geçti.6.maçta John Starks’ın son saniye üçlüğünü Olajuwon’un bloklamasıyla seri 7.maça uzadı.Son maçta Hakem Olajuwon’un 25 sayı 10 ribaundluk performansıyla Rockets şampiyonluğa uzandı ve Houston’a ilk kupasını kazandırdı.

1998/1999 San Antonio Spurs


2000’leri domine eden San Antonio Spurs’ün de ilk şampiyonluğuna ulaşması kolay olmadı.1967-1976 yılları arasında ABA’de oynayan Spurs(bu dönemde bir kez şehir,bir kez de ad değişikliği yaptılar.)NBA’e geçişini 1976/1977 yılları arasında yaptı.George Gervin’in liderlik ettiği dönemde 3 defa konferans finallerine gelseler de finalleri göremediler.1985’te George Gervin’in ayrılmasıyla üst üste 4 yıl boyunca galibiyet-mağlubiyet oranları %50’yi geçmedi.1989/1990 yılı geldiğinde ise 1987 Draftı’nda 1.sıradan draft ettikleri David Robinson’a sonunda kavuşabildiler(Robinson Amerikan Donanması ile yaptığı anlaşma nedeniyle takıma katılamamıştı.).Ve hemen o yıl,uzun süren bir aradan sonra ilk defa 1.turu geçmeyi başardılar.Ancak konferans yarı finallerinde Portland’a 4-3 kaybettiler.1993’te Dennis Rodman eklemesiyle Spurs daha da güçlendi.1995’de 12 yıl aradan sonra konferans finallerine ulaştı.1996/1997 sezonunda talihsiz sakatlıklar Spurs’ün kötü bir yıl geçirmesine sebep oldu.David Robinson sezonun neredeyse tamamını ,Chuck Person ve Sean Eliot ise çoğunu oynayamadı, ve sezonu play-off’a kalamadan tamamladılar.Ama ‘Her kötü olayın iyi bir yanı vardır.’ derler ya,bu sezon onlara Tim Duncan’ı seçecekleri 1.sıra draft hakkını getirdi.Pota altında David Robinson’un da varlığıyla Spurs ‘İkiz Kuleler’i oluşturmuştu.Gregg Popovich’in de koçluğa getirilmesiyle Spurs adına her şey daha iyi gitmeye başladı.Duncan,hem ilk senesinde All-Star olmayı başardı,hem de Yılın Çaylağı ödülünü kazandı.

            Ertesi sezon lokavt nedeniyle Şubat’ta başladı ve sadece 50 maç oynanabildi.Spurs 37-13’lük derecesiyle sezonu NBA 1.si olarak tamamladı ve ilk turda Minnesota Timberwolves’u 3-1 ile geçti.
Konferans yarı finalleri ve konferans finalleri ise Spurs adına inanılmaz geçti ve hem Lakers’ı hem Portland’ı süpürdüler.NBA Finallerinde rakipleri New York Knicks oldu.Evlerindeki ilk iki maçı almalarının ardından önemli bir avantaj elde etti Spurs.3.maçı Madison Square Garden’da kaybetmelerine rağmen Spurs 4.maçı kazanarak seride 3-1’lik üstünlüğü elde etti.5.maça şampiyonluğu kazanmak için çıkan Spurs,hala NBA TV’nin Greatest Moments bölümünde yayınlanan,Avery Johnson’un basketiyle Knicks’i 78-77 yendi ve kulüp tarihinin ilk şampiyonluğunu yaşadı.

2005/2006 Miami Heat


            1988’de kurulan Heat için ilk yıllar pek iyi geçmedi. 1992 yılına kadar play-off’a ulaşamayan Heat ilk play-off deneyiminde Jordan’lı Chicago Bulls’a tosladı ve maç bile kazanamadan elendi.1995 yılı ise Miami ekibi için bir dönüm noktası oldu.Koçluk koltuğuna Pat Riley getirildi ve kadroya Alonzo Mourning gibi önemli bir ekleme yapıldı.1996/1997 sezonunda Heat tarihinin o zamana kadar ki en iyi sezonunu geçirdi ve normal sezonu 61 galibiyet ile tamamladı.Play-off’larda konferans finaline kadar ulaşan Heat bir kez daha Bulls’a elenerek sezonu noktaladı.Bu yıldan sonra uzun bir süre daha konferans finali göremediler.Ancak 2003 ve 2004 yıllarında 2006’daki şampiyonluk için çok önemli iki adım atıldı.İlk olarak 2003 Draftı’nda  5.sıradan Dwyane Wade’i seçtiler.2004 yılında ise Los Angeles Lakers’tan Shaquille O’Neal’ı takas ettiler.Dwyane Wade-Shaquille O’Neal ikilisine sahip Miami Heat 2005 play-off’larında 8 yıl aradan sonra konferans finali gördü ancak son şampiyon Detroit Pistons’a elendi.2005/2006 sezonun ortasında Pat Riley şok bir kararla 2003’te Stan Van Gundy’e bıraktığı koçluk koltuğunu tekrar devraldı.Miami Heat sezona önemli oyuncuları kadrosuna katarak başlamıştı.Gary Payton,Antonie Walker, James Posey bunların başında geliyordu.Normal sezonu geçen yılki derecelerine oranla daha kötü tamamlamalarına rağmen play-off’a iyi başladılar.İlk turdaki rakipleri Chicago Bulls’u 6 maçta,New Jersey Nets’i 5 maçta geçti.Konferans finallerindeki rakipleri bir kez daha Detroit Pistons olmuştu.Heat bu kez finallere çıkmaya kararlıydı.Detroit’teki ilk iki maçtan 1.sini alarak ev sahibi avantajını kazandı.Evlerindeki maçlarda kaybetmeyen Heat,Pistons’u 4-2 eleyerek geçen senenin intikamını almış oldu.NBA Finallerinde rakipleri Dallas Maverciks oldu.Deplasmandaki ilk iki maçı kaybeden Heat,3.maçta serinin kırılma anını yaşadı.Maçın bitmesine 6 dakika kala 13 sayı geride olmalarına rağmen Wade’in önderliğinde müthiş bir geri dönüş yaptılar ve serinin 3-0 olmasını engellediler.Heat artık rüzgarı arkasına almıştı.4.maçı 98-74’lik skorla alan Heat.5.maç ise serinin en iyi maçı oldu.Uzatmaya giden maçta iki saniye kala Wade’in faul atışları Miami’ye galibiyeti getirdi.5.maçı da kazanan Heat,6.maça Dallas’ın American Airlines Center’da çıktı.Wade’in 36 sayısı,ve Alonzo Mourning’in 10 blokluk inanılmaz performansı Miami Heat’e kulüp tarihinin ilk şampiyonluğunu getirdi.

                                                                                                                                           Kubilay Arslan

7 Temmuz 2011 Perşembe

Tam Zamanı (mı) Şimdi?


Transfer sonrasında karmaşık düşünceler içerisine girdiğimi söyleyeyim. İlk duyduğumda ‘Ne? Nasıl olur? Yok artık? ’sözleri çıktı ağzımdan. Yüzümde şaşkın bir ifadeyle haberi okuyordum. Deron Williams adı, ne yalan söyleyeyim, beni Allen Iverson’dan daha çok heyecanlandırdı. Çünkü Allen Iverson , Williams’tan ne kadar daha büyük bir oyuncu olsa da kariyerinin sonundaydı ve Türkiye’de öyle ağzımı açık bırakacak bir oyun sergileyeceğini düşünmüyordum.
Williams ise kariyerinin zirvesinde bir oyuncu. Bir süre sonra konuyu enine boyuna düşününce olayın farklı yönleri de görülüyor aslında. Öncelikle Beşiktaş’ın maddi olarak durumu geldi aklıma. Allen Iverson gibi 1-2 milyon dolara kurtaramazlar bir kere Deron’u. NBA’de 16 milyon dolar alan oyuncu o kadar olmasa da belli bir miktar isteyecektir muhtemelen. Buradan da bağlantılı olarak takımın yapısına geçiyoruz. Deron Williams’ın yanına iyi bir Euroleague ya da Eurocup kadrosu kurulamaz, imkanı yok. Bu da bizi bağlantılı olarak yönetimin basketbola bakış açısına götürüyor. Üst üste iki yıl boyunca yapılan bu ‘bomba’ transferler, Beşiktaş’ı, ezeli rakipler Galatasaray ve Fenerbahçe’nin seviyesine getirmesini bırakın iyice geriletti. Fenerbahçe son 5 yıldaki 4.şampiyonluğunu kazandı. Galatasaray doğru transferlerle Euroleague kapısına dayandı. Beşiktaş hala BBL’de 1.turu geçemiyor. Eurocup da ön eleme oynanacak. Geçilemezse 3.kupa Eurochallenge. Yıldırım Demirören basketbolda başarıyı önemsemiyor, sırf, Beşiktaş konuşulsun, forma alınsın, kombine satılsın diye yapıyor bu transferleri. Sonra o paralarla gider futbolcu alır!

Tabi bir de lock-out’un bitme süresi var. Ne zaman biterse o zaman gidecektir Williams. Takımı yüz üstü bırakıp… Eğer Ekim-Kasım civarı biterse lock-out Deron Williams hayali başlamadan biter.

Çok karamsar bir yazı oldu, farkındayım. Ancak, elden ne gelir , gerçekler bu! Biz seyirciler bayram edecektir tabi ki de Williams’ın gelişine… Tıpkı Iverson transferinde olduğu gibi Akatlar dolup taşacak ancak Beşiktaş basketbolda bu mentalitesini değiştirmedikçe basketbolda başarı hayal.

Kubilay Arslan





Euroleague Kura Çekimi (Canlı)


Kuralar çekilyor. Takımlar açıklandıkça güncelleyeceğim.

A Grubu:

1- Olympiacos
2- Caja Laboral
3- FB Ülker
4- Bizkaia Bilbao
5-NGC Cantu
6- Sluc Nancy


B Grubu:

1- Panathinakos
2- CSKA Moskova
3- Unicaja Malaga
4- Zalgris Kaunas
5- Brose Baskets
6- KK Zagreb


C Grubu:

1- Real Madrid
2- Maccabi Tel Aviv
3- Partizan
4- Anadolu Efes
5- Armani Milan
6- A Elemesinden gelecek takım


D Grubu:

1- FC Barcelona
2- Montepaschi Siena
3- Unics Kazan
4- Asseco Prokom
5- Union Olimpija
6- B Elemesinden gelecek takım


ÖN ELEMELER:

A Grubu Elemeleri:

Asvel-Gravelines

Paok-Galatasaray

Rytas-KK Buducnost

Cibona Zagreb-Cholet Basket
B Grubu Elemeleri:
Alba Berlin-Vef Riga

Spirou Basket- Donetsk

Khimki-Zgorzelec
Banvit-CEZ Nymburk

Deron Williams?


Deron Williams Beşiktaş'ta! Belki de Allen Iverson'dan daha büyük bir transfer! Nba'in en iyi aktif guardlarından birini alan Beşiktaş, belki de NBA'de lock-out sebebiyle Avrupa'ya gelecek olan oyuncuların ilk adımını atmış oldu.

Değerlendirme gün içinde geliyor...

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Eurobasket Grubumuz



Her turnuvada illa ki bir ölüm grubu vardır. Eurobasket 2011'in tartışmasız ölüm grubu milli takımımızın da bulunduğu A Grubu. Murat Murathanoğlu'nun deyimiyle 'Yunanistan'ın hazırladığı' grupta Türkiye haricinde İspanya, Litvanya, Büyük Britanya, Polonya ve elemelerden gelecek takım bulunuyor. Grubun zorluğunu anlatmak için D Grubu'ndaki takımları da vereyim. Rusya, Slovenya, Belçika, Bulgaristan, Gürcistan, Ukrayna. Şimdi çektiğimiz bu 'ballı' grubu değerlendirmeye geçelim.

1.torbadan başlayalım.İspanya... Şöyle diyeyim, İspanya denince aklınıza gelen bütün aktif oyuncular var kadroda. Pau-Marc Gasol, Navarro, Rubio, Calderon, Fernandez... Bir de bunların yanında Serge Ibaka. Kupanın 1 numaralı favorisi İspanya... Büyük ihtimalle grubun zorluğundan çekinmiyorlardır. Ki zaten turnuvanın genelinde de onları zorlayacak pek takım yok. Türkiye ya da Yunanistan belki. Aslında bu kadronun üzerine yazılacak bir şey yok ancak milli takımımızla karşılaştırıldıklarında pota altı kadrosunda bizden daha iyi olduklarını söylemek güç. Gasol kardeşler + Ibaka merkezli front courtları iyi güzel ancak yedek olarak elle tutulur tek oyuncu Felipe Reyes o pozisyonda. Milli takımın bol opsiyolu front courtuna karşın bir adım gerideler. Ancak , üzülerek söylüyorum 1-2 numaralı pozisyonlarda bizi denize dökecek seviyedeler. Calderon - Navarro yetmiyormuş gibi San Emeterio , Rafa Martinez ve Ricky Rubio da var. Kerem Tunçeri - Ömer Onan ikilisi hariç vasat olan back courtumuza karşı çok ama çok büyük bir üstünlük kuracaklar, dikkat etmek lazım.

Litvanya ile devam edelim...Zaten bir takım ev sahibi ise başka oynar. Bunun en büyük örneği milli takımımız. Evimizde düzenlediğimiz iki büyük turnuvadan da tarihimizde görülmeyen başarılar aldık. Litvanya da renkli seyircisi ile bu avantajı kullanacaktır. Bunun üstüne de öyle bir kadro anons edildi ki bir Siskauskas eksik. 2010'daki bronz madalyayı kazanan çekirdeği koruyan Litvanya , bu çekirdeğe eski oyunculardan eklemeler yapmış. Jasikevicius, Lavrinovic kardeşler, Kaukenas en önemlileri. Jasikevicius'un Fenerbahçe'de performansı akıllarda soru işareti bırakmış olabilir ancak hala atacak son bir kurşunu olduğunu da unutmamak lazım. Hem kendisini bilen oyuncularla daha iyi oynayabilir Saras. Kadrodaki diğer önemli oyunculara bakarsak , geçen yılkı şampiyondaki başarının mimarlarından Kleiza-Javtokas ikilisi pota altında çok tehlikeli olabilir. Lavrinovic kardeşlerle alternatifli bir uzun rotasyonuna sahip Litvanya. Çeyrek finale kadar çıkacaklardır, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ondan sonrası turnuvanın daha güçlü ekiplerinin form grafiğine bakar.

Evet, gruba çok güçlü diyoruz ama bunu sadece Litvanya ve İspanya sebebiyle söylemiyoruz. 4.torbadan ve 5.torbadan öyle takımlar geldi ki adeta isyan ettirdi bizi. 4. torbadan Makedonya, İsrail ve Gürcistan arasından Büyük Britanya geldi. Büyük Britanya adını basketbolda duyurabilmiş bir ülke değil ancak çok önemli iki NBA oyuncusu var kadrolarında:Luol Deng ve Ben Gordon. Ama sorun onlar için buradan sonrasında başlıyor. Kadronun geri kalanında bu iki oyuncunun seviyesinde olmayı bırakın onlara eşlik edebilecek bir oyuncu bile yok. Eğer Gordon-Deng ikilisi 70 sayı filan atmazsa Büyük Britanya karşılaşması rahat geçecektir Türkiye adına.

Son olarak Polonya... Gortat'ın bugün geleceği açıklandı. Onsuz çerez bir takım havasında olacaklardı ancak şimdi en azından Büyük Britanya ile 2.tur için mücadele edecekler gibi gözüküyor. Milli takımımızla yapacakları maç için ise şunu söyleyeyim: Kendi evlerindeki son Eurobasket'te bile Gortat'lı kadroyla bize kafa tutamamışlardı, Litvanya'daki durumu siz düşünün.

Grubumuzdaki son ekip ise ön elemelrden gelecek takım olacak. Portekiz-Bulgaristan-Finlandiya üçlüsünden biriyle mücadele ederek açacağız turnuvayı. Hangisi gelirse gelsin zorlanmamıza neden olacak kapasiteye sahip olduklarını düşünmüyorum.


Kubilay Arslan

5 Temmuz 2011 Salı

Büyük Umutlar



Ev sahipliği yaptığımız 2010 Dünya Şampiyonasındaki 2.liğin verdiği motivasyon ile Litvanya'ya büyük beklentiler içerisinde gideceğiz. Milli takım arenasındaki 2001'den beri süregelen inişli çıkışlı dönemin ardından işleri son iki yıldır (2009,2010) rayına koymuş gibiyiz. 2009'daki 8.lik kimseyi yanıltmasın. Çeyrek finaldeki talihsiz Yunanistan yenilgisi olmasa madalyaya gidiyorduk Polonya'daki Eurobasket'te. Ama klasman maçlarında işler çok ters gitti. Hatta öyle ters gitti ki aldığımız 8.lik derecesiyle Dünya Şampiyonası'na bile gidemeyecektik. Ev sahibi kontenjanı bizi ipten aldı ve gümüş madalyayı kazandırdı.


Kadroya gelecek olursak, adettendir, ilk önce kadroya giremeyenler konuşulur. Aslında kadro çok sürpriz olmadı ancak konuşulacak birkaç isim var. Ben de böyle yaparak başlayayım. Tabi en merak edilen konu Mehmet Okur. Bilen bilir, sakatlığı dolayısıyla 2010'daki şampiyonya da katılamamıştı Memo. Sezon içerisinde doktorların tavsiyelerine kulak asmayarak oynaması ve sakatlığını uzatması Litvanya'ya gitmesine de engel olmuş oldu. Bu konuya da açıklık kavuşturmamızın ardından şimdi gelelim tartışmalı oyunculara. İlk olarak Tutku Açık. Galatasaray CC ile TBL'de müthiş bir sezon geçirmesinin ardından bazı sitelerde adı Milli Takım için geçmeye başlamıştı Tutku'nun. Bence eklenmesi gayet de iyi olurdu. En azından ne yapacağı belli olmayan Doğuş'un yerine kadroya alınmalıydı. Son olarak da Birkan Batuk'tan bahsedelim. Tıpkı Tutku gibi o da sezonu müthiş geçirdi hatta All-Star maçının MVP'si oldu. İlerleyen yıllarda daimi olarak kadroya gireceğini düşündüğüm Birkan bu yıl en azından aday kadroya alınmalıydı. Tamam, bu kadar geniş oyuncu yelpazesinin içinden 12 kişilik kadroya kalmasını ben de beklemiyorum ama İzzet Türkyılmaz ve Sertaç Şanlı kadroya giriyorsa Birkan da girmeliydi.

Kadroya bakıldığında en dikkat çeken ve en çok konuşulan isim tabi ki de Emir Preldzic. Kalite açısından tartışmaya bile gerek yok. Geçen yılın kadrosunda Enes Kanter ile birlikte en büyük ekleme. Mutlaka takımın seviyesini birkaç kademe yukarı çıkaracaktır. PG sıkıntımıza için de aranan ilaç Preldzic. Gerçek pozisyonu SF olsa da tıpkı FB Ülker'de Ukic'e ve Jasikevicius'a verdiği destek gibi milli takımımızda da guard sorununa çözüm olabilir. Benim kafamı kurcalayan nokta devşirme olayı. Devşirme oyuncuya tamamen kapalı değilim elbette. Ancak milli takımlar seviyesinde tıpkı transfer yapıyormuşsun gibi devşirme oyuncu oynatmaya da karşıyım. Hele İspanya'nın bu yıl yaptıklarını görünce...

Milli takımlar genellikle kendi liglerinde forma giyen yabancı oyuncuları devşirme oyuncu kontenjanından milli takıma sokarlar. Jr Holden gibi,Schortsanitis gibi. (Schortsanitis'in durumu biraz daha farklı. Babası Yunan. Ancak annnesi Kamerunlu,üstelik doğduğu yer de Kamerun.). Ancak bu yıl İspanya kadrosunda Ibaka'yı oynataycak. Evet, doğru okudunuz, Oklahoma City Thunder'den Serge Ibaka'yı. Ibaka'nın İspanya olan bağlantısı da İspanya'da sadece iki yılını geçirdiği basketbol yaşantısından ibaret. İşte bu yüzden devşirme oyuncu kapısının iyice açılması benim canımı sıkıyor.




Emir Preldzic özelinden çıkıp kadroya genel olarak baktığımızda ilk dikkatimi çeken tabi ki de kısaların yetersizlği. 1-2 numara pozisyonunda geçen yılki kadroya yapılan tek ekleme Doğuş Balbay. Doğuş, bu yıl NBA Draftı'na katıldı ancak seçilemedi. Umarım, Avrupa'da iyi bir kariyeri olur ancak hücumunu özellikle şutunu geliştirmesi gerekiyor. Bu pozisyonda ilk beşte çıkacak oyuncular (muhtemelen Kerem Tunçeri ve Ömer Onan) çok iyi ama peki yedekler... PF pozisyonunda Kerem Gönlüm bile en arkalardayken, 2. oyun kurucumuzun Ender Arslan olması beni endişelendiriyor. Ender Arslan (bana göre) tıpkı Miami'deki Mario Chalmers gibi. Ne yapacağı belli olmuyor,günü gününü tutmuyor. Sinan Güler ise atletik, gerçekten maça yüreğini koyuyor ancak onun da hücumda bazı sıkıntıları var. Barış Ermiş ve Cenk Akyol ise kadroya girerlerse tıpkı geçen yılki gibi kopmuş maçların son dakikalarında oyuna girerler. Herhalde Tutku Açık'ın neden kadroya girmesini istediğimi anlatabilmişimdir.

Uzunlara gelirsek gerçekten 12 kişilik kadroya giremeyene yazık olacak. Öyle bir front court'umuz var ki turnuvanın en iyilerinden,
belki de en iyisi.Semih Erden ya da Ömer Aşık umarım turnavaya yetişirler (ki öyle gözüküyor) anak onlarsız bile gerçekten iyi uzunlarımız. Bu bölgeye yapılan Enes Kanter ve Furkan Aldemir eklemeleri de çok yerinde. Keşke takımlar arasında takas imkanı olsa da bir uzuna karşılık, şöyle iyisinden bir guard alsak. Ey FIBA duy sesimi!

Son olarak da Orhun Ene ile birkaç şey yazayım. Okuduğum bazı yazılarda Orhun Ene'nin koçluk için doğru isim olmadığı, oyuncuların ona saygı göstermeyeceği yazıyordu. Evet, Ene bana göre de en doğru isim değil ancak oyuncuların ona saygı göstermemesi gibi bir durumun asla olmayacağını düşünüyorum. Zaten şu durumda yeni bir koçla anlaşıp apayrı bir düzene girmeye gerek yok. Orhun Ene uzun süredir teknik ekipte olan biri ve koçluk deneyimi de yok değil. Bu sebeple bu konuda büyütülecek çok bir şey yok.

Bu yazılık bu kadar olsun,diğer yazılarda milli takımdan ve Eurobasket'te grubumuzdan bahsetmeye devam edeceğim.


Kubilay Arslan

12 Dev Adam Aday Kadro




Aday kadro açıklandı.



PG-Kerem Tunçeri-Ender Arslan-Doğuş Balbay-Barış Ermiş



SG-Sinan Güler-Cenk Akyol-Ömer Onan



SF-Hidayet Türkoğlu-Emir Preldzic


PF-Kerem Gönlüm-Ersan İlyasova-Semih Erden-İzzet Türkyılmaz


C-Furkan Aldemir-Enes Kanter-Ömer Aşık-Oğuz Savaş-Sertaç Şanlı



Değerlendirme birazdan...



4 Temmuz 2011 Pazartesi

Euroleague Kuraları













Gelecek sezon NBA Lock-out'u sebebiyle Euroleague'le daha çok haşır neşir olacağız gibi. Ve işte bu sezonun kuraları da Perşembe günü çekilecek. FB Ülker 3.torba, Efes 4.torbadan girecek. Galatasaray ve Banvit'in durumuna sonra değineceğim. Torbalar şöyle:


1. Torba: Barcelona Regal, Olympiacos, Panathinaikos, Real Madrid


2. Torba: Montepaschi Siena, Caja Laboral, Maccabi Electra, CSKAMoskova


3. Torba: Partizan Belgrad, Unics Kazan, Unicaja, Fenerbahçe Ülker


4. Torba: Prokom, Bizkaia Bilbao Basket, Anadolu Efes, Zalgiris Kaunas


5. Torba: Olimpia Milano, Union Olimpija Ljubljana, Brose Baskets,Cantu


6. Torba: Sluc Nancy, KK Zagreb, Elemelerden gelecek iki takım


Olası grupları değerlendirmeye geçecek olursak,bir kere ilk iki torbayı konuşmaya dahi gerek yok.Oradaki 8 takımın hepsi birbirinden kaliteli.Ama ilk torbadan Madrid,2.torbadan da Laboral gönlümden geçmiyor değil.Tabii takımların son durumları yaptıkları transferlerden sonra belli olacak.Efes için 3.torbadan gelecek takımın Unics Kazan gelmesi TOP 16 şansını arttırabilir.Partizan veya Unijaca Malaga da yenilemeyecek takımlar değil elbet ancak sürpriz yapmaya aday ekipler.FB içinse aynı durum 4.torbada Bilbao için geçerli.Bu yıl ACB'de final oynamış olsa da bence hala Euroleague'e hazır bir ekip değiller.5.torbadan da Olimpija gelmesin yeter.


Gelelim Galatasaray ve Banvit'e...İki takımımızda Euroleague'de ön eleme oynayacak ve açık söylemek gerekirse işleri bayağı zor.3 tur atlamaları gerek ve rakipler arasında göze batan takımlar var.Erman Kunter'in Cholet'si ve Lietuvos Rytas ilk dikkatimi çekenler.Banvit'in şansı yok denecek kadar az.Galatasaray içinse biraz daha umutlu konuşmak mümkün.Oktay Mahmuti'nin koçluğunda takımın çekirdeğini kurmayı başardı.Şu ana kadar yapılan transferler ise bu çekirdeğin üzerine konularak gidileceğinin işaretçisi.Cevher Özer ve Furkan Aldemir,pota altında Andric'in yanına çok iyi eklemeler.Ender,Lakovic ve Gordon ile gerçekten çok kaliteli bir guard rotasyonuna sahip olunduğu aşikar.İlk turda PAOK veya Spriu Basket ile oynayacaklar,umarım Euroleague'e katılırlar.Çünkü oluşturulan kadro,Euroleague'i hak eden bir kadro...


Kubilay Arslan