27 Kasım 2022 Pazar

Dünya Kupası Notları & Japonya: 0 - Kosta Rika: 1

 

Turnuvada şu ana kadar 1. maçlar ile 2. maçlar arasında takımların performansı açısından ciddi nüanslara tanıklık ediyoruz. Bu durum da haliyle 1. maçlardaki oyunlar ışığında oluşan beklentilerin ters köşe olmasına yol açıyor. Bu ters köşelerin belki de en ciddisine sahne oldu Japonya-Kosta Rika maçı. Almanya karşısında kusursuz bir ikinci devre ile büyük sürpriz yapan Japonya ve İspanya karşısında sahadan silinen Kosta Rika. Maç önü beklenti netti, Japonya'nın net bir skorla galip gelmesi. Oyunun genel akışı ve nihai sonuç, oyununu rakibe göre düzenleme konusunda Kosta Rika'nın daha başarılı bir iş yaptığını gösterdi.

Japonya'nın Almanya karşısındaki zaferinin alametifarikası topa önde yaptıkları baskı ve beklerin arkasına attıkları toplar olmuştu. Bu maça aynı planın Kosta Rika karşısında gerçekçi olmadığı bilinciyle nispeten sakin başladılar. İlk 20'de aceleci olmayan, üretken olmasa da Kosta Rika'nın hata yapacağı anı disiplinli bir şekilde bekleyen bir Japonya görüntüsü vardı. Nitekim vitesi de kademe kademe arttırdılar, ilk yarıda pozisyon açısından meyvelerini toplayamasalar da özellikle Almanya maçının kahramanı Asano'nun da oyuna girişiyle ikinci yarının başında baskı açısından zirvelerini gördüler. Japonya'nın aklında muhtemelen Kosta Rika'nın bir noktada hata yapacağı ve topu kazandıktan sonra kaleye hızlı inebilen ön tarafıyla kilidi açacakları düşüncesi vardı, dolayısıyla kilidi açmak için set hücumunda farklı varyasyonlar denemediler. Hem ceza sahası dışından şut tehditine sahip, hem de total üreticiliği arttırma potansiyeline sahip Minamino'nun oyuna bu kadar geç girmesinin tek açıklaması bu olsa gerek. Kosta Rika bekledikleri hatayı yapmadı, kapalı savunmaya karşı hücum pratiği yüksek olmadığı belli olan kadro üretim sıkıntıları yaşadı ve bu tarz maçlarda kilit açıcı rolü oynayabilen duran toplarda sıfır çektiler. Özetle, iyi bir B planlarının olmamasının cezasını çektiler. Gruptan çıkmak için hala şansları bulunuyor ancak işlerini zora soktukları da aşikar. 

Kosta Rika tarafında ise plan en başından itibaren belliydi. İlk maçların sonunda aldıkları 7-0'lık skorun da etkisiyle turnuvanın en zayıf takımı olmak için aday haline gelen Kosta Rika'nın ilk hedefi bu ünvandan kaçmaktı. Pozisyon üretme ve gol atma kabiliyetlerinin sınırlı olduğunun farkında olarak, doğrudan 1 puana yönelik bir kurguyla sahaya çıktılar. Arkadaki disiplini bozmamak uğruna topu aldıklarında kontrayı çıkmamayı dahi göze aldılar. Japonya'nın da çözümsüz kalmasının katkısıyla maç planlarına uygun bir şekilde ilerledi. Attıkları golü ise kendileri bile beklemiyordu muhtemelen. Kaleye ilk şutunu 125. dakikada çeken Kosta Rika, turnuvadaki ilk pozisyonunda ve ilk isabetli şutunda golü buldu. Bu planın Almanya karşısında işlemeyeceği ve İspanya maçına benzer bir skorun oluşabileceği muhtemel ancak turnuvadaki şimdiye kadar alınan sonuçlar her şeyin mümkün olabileceğini gösteriyor.

Dünya Kupası Notları & Arjantin: 2 - Meksika: 0

 


'Arjantin bu maçı kaybetmesi halinde turnuvaya veda edecek.'. Son 33 maçını kaybetmeyen, Dünya Kupası'na istim üstünde gelen bir takımın gruptaki 2. maçı öncesi duymayı bekleyeceğimiz en son cümleydi belki de bu. Turnuvanın bir noktasında Arjantin'in kırılma noktası yaşayacağı ve o noktada Messi'nin üstündeki spot ışıklarının her zamankinden daha parlak olacağı bekleniyordu ama bu noktaya bu kadar erken gelineceği kesinlikle tahmin edilmiyordu. Nitekim Suudi Arabistan karşısında alınan skor, Meksika maçını Arjantin adına ölüm kalım maçı haline getirdi. Yukarıdaki fotoğrafın bu kadar ikonik bir an olarak hafızalarda yer etmesi için tüm koşullar sağlandı: ilk maçını kaybetmiş ve ikinci maçında da büyük bir kriz yaşayan, hücum üretimi açısından hiçbir şey göstermeyen, turnuvaya vedanın kıyısında bir Arjantin ve kendilerini bir kez daha kurtaran kahramanları...

İlk devrede Arjantin adına söylenebilecek olumlu bir not neredeyse yok. 0 isabetli şut, ilk maçtan daha geriye giden bir oyun, oyun kurmak için yine derine inmek zorunda kalan bir Messi ve etrafındaki temposuz oyuncu topluluğu. %65 topla oynama oranına rağmen oyunun temposuna yön verememeleri bir kenara çıkışlarda yaptığı basit top kayıplarıyla felaket bir ilk devre geçirdi Arjantin. Sahada böylesine işlemeyen bir plan varken pas oyununda ısrar etmek yerine geriden uzun vurup önde topa basma da denenebilirdi, tabi bu plan için Martinez-Di Maria-McAllister üçlüsü ne kadar doğru bir üçlü, şüpheli. Nitekim ön taraftaki personel değişikliğinden sonra Arjantin'in oyunu (elbette skoru da almanın katkısıyla) çok daha dinamik bir şekle evrildi, Polonya maçında ilk 11'de ciddi değişiklikler bekleyebiliriz. Messi için yazılacak çok bir şey yok. Saha içindeki oyunu bir kenara bırakıp hikayelere odaklanmak istersek, son Dünya Kupası'nı oynayan Messi'den daha güzel bir hikaye bulmamız çok zor. Tamamen kitlenmiş bir maçta ceza sahası dışından çok zor bir şutu çok kolay göstererek gole çevirmesi gibi olaylar da hikayenin yavaştan bir mite evrilmesini sağlıyor. Bu mitin son sayfasında ne göreceğimiz belirsiz ancak sonuca giden süreci izlemenin keyifli olacağı da şüphesiz.

Meksika'ya gelecek olursak, Tunus'la birlikte ilk iki maçlarını bitiren 16 takım arasında gol atamayan 2 takımdan biri oldular. Uzun süredir 2. turdan ötesine göremeseler de Dünya Kupası'na hep renk katan bir ülke olarak hatırlanır Meksika. Bu açıdan bakıldığında şu ana kadarki performanslarının hayal kırıklığı olduğunu söylemek mümkün. Olumlu taraftan bakacak olursak, kadro kaliteleri kendilerinden yüksek olan Polonya ve Arjantin'e yoğun bir tempo forse ederek maçları kendi istedikleri kıvama getirmeyi başardılar. Bu plan belki de bir tercihten ziyade bir zorunluluk, Lozano'nun ileride tek başına yalnız kaldığını ve gol atmak bir kenara pozisyona girmekte dahi zorlandıklarını göz önünde bulundurduğumuzda. Gruptan çıkma şansları halen var ama gidebilecekleri en ileri nokta yine 2. tur olacak gibi duruyor.

26 Kasım 2022 Cumartesi

Dünya Kupası Notları & Fransa: 2 - Danimarka: 1

 


Danimarka'nın son Avrupa Şampiyonası'nın parlayan takımı olması ve Uluslar Ligi'nde Fransa'yı 2 defa yenmesi, bununla birlikte Fransa'nın turnuvaya Benzema, Kante ve Pogba'dan yoksun gelmesi D Grubu'nda Danimarka'nın olası liderliğini bir sürpriz değil oldukça olası bir ihtimal yapmıştı. İlk maçlar sonrasında bu hava bir nebze de olsa değişti, Danimarka Tunus karşısında çok etkisiz kaldı, Fransa ise Avustralya'yı sürklase ederek sadece grubun değil aynı zamanda turnuvanın da favorilerinden biri olduğunu hatırlattı. 

Bu maça gelirken oluşan puan durumu gruptaki son maçlara gidilirken avantaj yakalamak adına Danimarka adına beraberlik ve mağlubiyet arasında bir fark bırakmamıştı. Dolayısıyla maçın başında olmasa dahi oyunun belli bir noktasında risk alabilecek bir Danimarka beklemek mümkündü. İlk devredeki oyunda Danimarka'nın asıl odaklandığı noktanın Mbappe ve Dembele'ye açık alan vermemek olduğu çok belliydi. Orta saha mücadelesinde Hojberg'in de etkisiyle üstün olan taraflardı, oyunu rakip sahaya yıkacak fırsatları da yakaladılar ancak geride alan verme çekincesi bu fırsatları değerlendirmelerinin önüne geçti. Golü bulmak için ana planlarını ise önde basarak Fransa'nın genç savunma hattından top çalıp kaleye hızlı gitme üzerine kurguladılar ancak pek bir sonuç alamadılar. Eğer yaklaşım bu ise bu oyun için Cornelius yerine Breithwate daha doğru bir seçim, nitekim ikinci devrenin başında da bu değişikliği yaptı Hjulmand. Geride üçlü savunmanın ortalama üstünde sayılabilecek performansıyla 60'a kadar 0-0'ı tutmayı başardılar ancak Mbappe'nin bir noktada fırsatlardan birini değerlendireceği çok belliydi ve bu 61'de oldu. Geri düştükten sonra oyunun geri kalanında ise Tunus maçı da dahil olmak üzere EURO 2020 Danimarka'sını sahada ilk defa gördük. Güzel bir korner organizasyonuyla skoru eşitlemelerinin yanı sıra tempoyu belirleme konusunda da direksiyonu ele aldılar 60-85 arasında. Bu noktada Hojberg'e ayrı bir parantez açmakta fayda var. Sadece belli bir sekansta değil maçın genelinde inanılmaz bir performans ortaya koydu, orta sahayı çekip çevirmesine ek olarak hem savunmada hem hücumda kendini gösterdi. O sahada olmasaydı Fransa golü çok daha erken bulabilirdi ve fark 1'den fazla olabilirdi. İlk iki maç sonucunda sadece 1 puanda kalsalar da, Avustralya karşısında kazanıp gruptan çıkmak için gerekli sinyalleri gösterdiler.

Fransa'ya gelecek olursak, bu takım artık Mbappe'nin takımı. Sakat yıldızların da etkisiyle takımı sırtlama görevi şu anda tamamen kendisinin üzerinde ve turnuvanın ilk iki maçında da bu görevi layığıyla yerine getirdi. Yıldız sakatlıkları sorununu da bir lanetten bir lütufa dönüştürmüş gibi gözüküyor Deschamps. Bol yıldızlı kadroda takım içi dengeleri kurmak için mikro müdahaleler yapmak zorunda kalan ve bu sebeple şampiyon olsa dahi sıkıcı futbol oynattığına dair eleştiriler alan Deschamps, şu anda ipleri tamamen Mbappe'nin eline bırakmış durumda ve olumlu giden bir şeyi de bozmak gibi bir hataya da düşmüyor. Fransa'nın net ve güçlü bir A planı var, Mbappe ve Dembele'yi kullanarak hızlı bir şekilde son çizgiye inmek. Bu plandan da kolay kolay sapmıyorlar, Avustralya maçında 1-0 geriye düşseler de, bu maçta 60'a kadar golü bulamasalar da hemen alternatif çözümleri aramak yerine plana sadık kaldılar ve nihayetinde sonuca ulaştılar. Bu skorla Fransa grup liderliğini son maçlar öncesi garantiledi, turnuvada ileri turları görmek açısından da ciddi bir ışık gösteriyorlar.

Dünya Kupası Notları & Polonya: 2 - Suudi Arabistan: 0

İlk maçlarında beklentilerin ters yönünde performans gösteren iki takımın maçıydı Polonya-Suudi Arabistan. İlk maçların en düşük kalitelilerinden biri olan Meksika-Polonya'nın daha kötü tarafı olmayı başaran Polonya ve tam tersine, ilk maçların en flaş skoruna Arjantin'i yenerek imza atan Suudi Arabistan. Oyun konusunda beklenti oluşturmak maç öncesinde pek mümkün değildi, özellikle Suudi Arabistan'ın yaptığı işin bir seferlik mahsus bir şey mi olduğu yoksa diğer maçlara da mı yansıyacağı soru işaretiydi. Bu sorunun cevabını aldık, Suudi Arabistan maçta sadece daha iyi oynayan taraf değildi, 0-60 arasında doğrudan oyunun temposunu kontrol eden, açık ara daha çok pozisyon bulan taraftı. Bir adım daha ileri gidip, oyunlarının Arjantin maçından daha iyi olduğunu dahi ileri sürmek mümkün. Bu sefer şansları yanlarında değildi, buldukları sayısız fırsatı gole çeviremediler, ek olarak 40. dakikada Al Dawsari'yle bir de penaltı kaçırdılar.

Her halükarda, Herve Renard'ın oluşturduğu takıma şapka çıkartmakta fayda var. Oyuncu grubunun tamamın lokal takımlarda oynaması ve kulüp çeşitliliğinin de sınırlı olmasını (ilk 11'de sadece 3 farklı takımdan oyuncu var) maksimum derecede kullanarak karşımıza belki de en kulüp takımına benzer takımını çıkardı Fransız hoca. Kulüp takımlarının milli takımlarının iskeletini oluşturması geleneği globalleşen futbol dünyası sebebiyle her geçen sene daha geriliyordu, bu açıdan güzel de bir nostalji yaşatıyor bize bu takım. 1. bölgede kaptıkları toplardan sonra hem uzun vurarak hem de paslarla çok hızlı çıkabilen, ceza sahası çevresinde ikili-üçlü bağlantıları kurabilen, hücum aksiyonlarında starları Al Dawsari'nin etrafında çok iyi konumlanabilen bir takım izledik. 60'tan sonra tempoları ciddi bir şekilde düştü, geride olmalarına rağmen oyunu çevirecek tempoyu kuramadılar. Bunu da iki maçtaki yüksek efora ve zayıf benchlerine bağlayabiliriz. Grup aşamasında elenseler dahi bu Dünya Kupası'nın renklerinden biri olarak hatırlanacakları aşikar.

Yazıda kazanan takımdan ilk iki paragraf boyunca bahsetmedik, belki bu durum Polonya'nın silik oyuna rağmen 2 maç sonrasında 4 puan alan ve şimdiye dek gol yemeyen tek takım olmasını da betimler. Orta sahadaki organizasyon eksikliklerini, arkadan atılan diagonal ve dikey uzun toplarla doğrudan ceza sahasına inmeyi amaçlayarak törpülemeye çalıştılar, bu plan bu maç özelinde çalıştı. Golü böyle buldular, aynı zamanda 63 ve 66'da Milik ve Lewandowski'nin direkten dönen pozisyonları da gol pozisyonunun neredeyse birebir kopyasıydı. Özellikle Renard-Suudi Arabistan örneğinin karşısında daha belli olan bir durum var ki, bu takım hoca dokunuşu arıyor kendini bulmak adına. Kadro kalitesi açısından kalburüstü olan bir takımın sahada bu kadar zayıf bir oyun ortaya koymasında en önemli faktör Michniewicz olsa gerek. Böylesine yapısal bir sorunu turnuva içerisinde nasıl çözebilirler meçhul. En azından Lewandowski'nin sonunda Dünya Kupası golünü atmış olması en büyük yıldızlarının üzerinden stresi atması ve daha moralli olması açısından olumlu bir haber. 

 

Dünya Kupası Notları & Tunus: 0 - Avustralya: 1

 


Grupta Fransa ve Danimarka'nın varlığı göz önünde bulundurulduğunda Tunus-Avustralya kağıt üzerinde D Grubu'nun üçüncüsünü tayin edecek bir maç gibi duruyordu turnuva öncesi. Nitekim, Tunus'un Danimarka'dan 1 puan alması, bu maçı kendileri adına bir nevi gruptan çıkma maçına dönüştürdü (elbette Danimarka'nın alacağı sonuçlar ve averaja bağlı olarak). Maçın özetini bir cümleyle şöyle yapmak mümkün: Avustralya ilk maç erken golü bulduğunda karşısında Fransa yerine başka bir takım olsaydı ne olurdu, bunu izledik. Avustralya, Fransa karşısında 9. dakikada Goodwin ile 1-0 öne geçmiş ancak Fransa buna çok kolay yanıt verip maçın kendileri adına sıkıntılı bir noktaya gitmesine müsaade etmemişti. Bu sefer Goodwin asisti yapan isim oldu, Duke çok şık bir kafa vuruşuyla Avustralya'yı 1-0 öne geçirdi 23. dakikada. 

Bu turnuvada 0-0'lık ilk devrelere oldukça alışkınız, maçların ilk golü genellikle geç geldi, şimdiye kadar 5 maçta hiç gelmedi. Bu maçta golün erken gelmesinin, özellikle gruptan çıkma şansını sürdürebilmek için galibiyete ihtiyaç duyan bir Tunus olduğunu düşündüğümüzde, çok daha fazla baskı kuran ve risk alan bir Tunus bir görmemize yol açabilirdi ama gidişat böyle olmadı. Tunus'un Danimarka karşısında belli noktalarda oyunun temposunu eline almasını sağlayan unsur geriden hızlı çıkışlar ile buldukları pozisyonlardı. Nitekim bu maçta da girdikleri pozisyonlara çoğunlukla bu şekilde girdiler. Ancak kapanan bir savunmaya karşı çözüm üretemedikleri çok net bir şekilde ortaya çıktı. Bunun en doğrudan örneği ikinci devrenin ilk 20 dakikası. 45-55 arası Avustralya topu Tunus'a verdi ve daha fazla kendi alanlarına bulunmalarına müsaade etti. 55-65 arası ise topu bu sefer olabildiğince ayağına alıp Tunus'u topsuz oyuna daha fazla mağdur bırakarak yormaya ve sinir seviyelerini yükseltmeyi amaçladı. Tunus'un bu iki yaklaşıma da vereceği bir cevap olmadı. 67'de Khazri'nin, 73'te ise Kechrida'nın oyuna girişi tempoyu bir miktar hareketlendirdi, bu değişikliklerin belki daha erken yapılabileceği sorusunu sordurdu bu durum. Yine de, maçın geri kalanında ciddi bir gol tehlikesi yaratamadı Tunus, özellikle son dakikalara doğru çok sayıda pozisyona girmesine rağmen.

Avustralya cephesinden baktığımızda ise golü bulduktan sonra oyuna oldukça pragmatik yaklaştıklarını söylemek mümkün. Sertlik seviyesi yüksek bir Tunus'a karşı skoru aldıktan ise akıllı oynayıp tempoyu oldukça düşürmeye çalıştılar. Bunu da sadece kapanmayıp, gerekli noktalarda topu da ayaklarına alıp kompozit bir stratejiyle yönettiler maçı. Bu noktada Avustralya adına sorulması gereken soru: 0-0'ı nasıl oynayacaklar? Bunu iki maçta da test edemedik. Bugünkü Fransa-Danimarka maçının sonucuna bağlı olarak son Danimarka maçlarında kendilerine beraberlik yetebilir gruptan çıkmak için. Danimarka'nın tehdit noktasında Fransa'ya mı yoksa Tunus'a mı daha yakın bir performans göstereceği belirleyici olacak.