25 Şubat 2024 Pazar

Yerel Seçim Notları - İstanbul Büyükşehir Belediyesi

 



İBB seçimleri doğal olarak her yerel seçimin bir numaralı takip konusu olur ancak bu seçimde diğer il/ilçe seçimlerine kıyasla önem ve kıymetinin çok daha başka bir seviyede olduğu aşikar. Bunun en önemli sebebi de elbette İstanbul seçimlerinin sonucunun ülke siyasetinin gidişatı hakkında ciddi bir kırılma noktası olma ihtimalinin bulunması. Türkiye'de özellikle 2011'den beri genel seçimlerin aslında bir Erdoğan güvenoyu referandumu haline büründüğünü söylemek yanlış olmaz. Muhalefet cephesinde adaylar değişiyor, iktidar cephesinde yönetici kadroları değişiyor, her seçimin bambaşka alt gündemleri ve hikayeleri oluyor ancak seçim günü gelip vatandaşlar sandığa gittiğinde ana hikaye her zaman Erdoğan'la tamam mı devam mı sorusuna verilen cevap üzerinden şekilleniyor. 

2024 İBB seçiminin de buna benzer bir şekilde İmamoğlu referandumuna dönüştüğünü söylemek mümkün. Bu durum elbette İstanbul'daki tüm seçmenlerin İmamoğlu'nun siyasi geleceğini olumlu veya olumsuz yönde oylama motivasyonuyla sandığa gideceği anlamına gelmiyor, örneğin bu seçimde İmamoğlu'na İBB başkanlığı için oy verecek olan ama ilerideki olası bir Erdoğan-İmamoğlu cumhurbaşkanlığı seçiminde İmamoğlu'na asla oy vermeyecek bir seçmen grubu mutlaka var ve bunun olması da çok doğal. Ama seçmen motivasyonu tarafındaki bu girdi çeşitliliği, seçim sonucu üzerinden oluşacak nihai çıktıyı değiştirmeyecek. Türkiye siyaseti içerisindeki hiçbir konuya siyah-beyaz olarak bakmamak ve gri alanları daima göz önünde bulundurmak şart ancak 2024 İBB seçimlerinde denklem çok basit gözüküyor: i) İmamoğlu kazanacak ve Türkiye muhalefetinin bir numaralı ismi olma iddiasını güçlendirecek, hatta belki bu tartışmayı kapatacak ve 2028 cumhurbaşkanlığı seçiminin şimdiden tartışmasız adayı haline gelecek ii) İmamoğlu kaybedecek, AKP'ye karşı daima kazanır olma kimliğini kaybedecek ve işin daha kötüsü bunu Murat Kurum gibi düşük bir profilli bir isme karşı yaşayacak, 2028 iddiası da dolayısıyla büyük bir darbe alacak. Bu durumun 2023 seçimlerinin ardından zaten dağılmış olan Türkiye kurumsal muhalefetini iyice paramparça edeceğini ve toparlanamaz bir noktaya getireceğini kestirmek zor olmasa gerek.

İmamoğlu'nun kendi siyasi hikayesini üstüne kurduğu iki ana hat var: icraatçi başkan olma ve kazanan bir başkan olma. Bu iki damarın da AKP-MHP seçmenine çekici geldiği aşikar ve Türkiye siyasetinin 2014'ten beri tıkanmış olduğu 52-48 dengesinin aşılmasının da tek yolu da -en azından mevcut koşullar ve aktörler üzerinden- İmamoğlu'nun bu iki ana damar üzerinden AKP-MHP seçmenine ulaşması üzerinden geçiyor. İcraatçi başkan olma iddiasını elbette ağırlıkla 5 senelik İBB dönemindeki çalışmaları üzerinden kuruyor. Bu noktada yaklaşımını akranı olan ABB başkanı Mansur Yavaş'tan daha farklı bir şekilde kurguladığını söyleyebiliriz. Yavaş, icraatçi başkan kimliğini daha çok dar gelirli kesime yönelik sosyal destekler üstüne kurmaya çalışırken İmamoğlu ona kıyasla daha yapısal çözümler geliştirmeye çabalıyor. Kadınların iş hayatına/sosyal hayata katılmak adına İstanbul'un farklı noktalarında açılan kreşler ve gençlerin barınma konusunda derneklere/vakıflara bağımlı kalmamasını sağlamak adına yine İstanbul genelinde açılan yurtlar bunun en önemli örnekleri. Kanal İstanbul konusunda gösterdiği direnç ve kazandığı zafer de belediye başkanlığı sınırları içerisinden çıkmadan bile ülke siyasetine yön verebildiğinin bir göstergesi. Bu örnekler aynı zamanda, özellikle belli başlı çevreler tarafından dile getirilen, İmamoğlu'nun sol/sosyal demokrat çizgide bir isim olmadığına karşı sunulabilecek örneklerden birkaçı.

İkinci ana hat olan 'kazanan' kimliği ise özellikle 2019'daki tekrar seçimi ile ortaya çıkmış ve İmamoğlu'nun seçim dönemlerinde sık sık dile getirmeyi sevdiği bir kavram. 2019 İstanbul seçimlerinin iptal ettirilmesi ve tekrar seçiminde 13 bin oyluk farkın 800 bin oyluk bir farka dönüşmesi gerçekten sıradışı bir olaydı ve Türkiye muhalefeti için ellerine gelen çok büyük bir fırsattı. Muhalefet aktörleri ise bu kırılmanın açtığı yarıktan yüzmeyi tercih etmek yerine altılı masa gibi farklı yöntemler denediler ve bu olayın üstüne bir hikaye kurmak bir kenara dursun bu olayı -kasıtlı olduğu çok bariz bir şekilde- unutturmayı tercih ettiler. Muhalefetin ayağına Aralık 2022'de bir büyük fırsat daha geldi, İmamoğlu'na verilen siyasi yasak karanın açıklanması çok büyük bir olaydı ve muhalefetin seçim kampanyasını bu yasak üzerinden kurması büyük bir ivme sağlayabilirdi. Bu da yapılmadı, 14 ve 28 Mayıs seçimlerinin sonuçları ortada. Bu olguların üzerine zamanın muhalefet aktörlerinin bir siyasi hikaye yazmamış olması bunların kıymetinden bir şey götürmüyor. İmamoğlu pekala 'kazanan' kimliğini altını çizmeye ve de bu olguların hikayesini kendisi yazmaya devam edecek. İlgili muhalefet aktörlerinin mevcut durumları da oldukça ironik; bir tanesi Mayıs ayında ülkeyi yönetmeye aday iken 6 ay sonra kendi partisinin kurultayını kaybetti, bir diğeri bir zamanların en büyük İmamoğlu destekçisi iken şu anda en büyük düşmanı ve partisi bu seçimlerin ardından yok olma tehlikesi ile karı karşıya, diğer dört aktör ise zaten en başından beri birer aktör değildi ama Kılıçdaroğlu'nu CB adayı yapmak için öyle bellendiler, şu anda CHP'nin ikramıyla elde ettikleri 38 milletvekili sayesinde konforlu bir siyaset alanına sahipler, 2028'de kendi başlarına kaldıklarında başlarına ne geleceği meçhul.

İBB seçimine geri dönecek olursak, bu seçimin önemini arttıran ve seçimi daha da bir 'İmamoğlu referandumu' haline getiren unsur ise Cumhur İttifakı'nın YRP firesi dışında tek adayla seçime giriyor olmasına karşılık muhalefet cephesinde ise herhangi bir ittifakın bulunmaması, İYİP ve DEM başta olmak üzere tüm partilerin kendi adaylarıyla seçime giriyor olması. Bu durumun İmamoğlu galibiyeti ihtimalini düşüren bir faktör olduğu açık ancak olası bir galibiyet senaryosunda bunun anlamının çok daha güçlü olacağı da aşikar. İstanbul'da 2023 milletvekilliği seçimleri sonuçlarına baktığımızda AKP+MHP'nin oy oranı 43%, CHP'ninki ise 28%. Dolayısıyla kağıt üstünde bakıldığında İmamoğlu'nun önünde kapatılması gereken 15 puanlık bir fark var. İYİP ve DEM'in aday çıkartmasına rağmen 2023'teki 8%'lik oranlarına ulaşamayacaklarını kestirmek zor değil, dolayısıyla aslında gerçekte bu fark 15'ten daha yakın ama herhalükarda, mevcut oy matematiğine göre İmamoğlu'nun yarışa geride başladığı bir gerçek. Muhalefette partiler arası bir ittifakın olmadığı bu ortamda eğer İmamoğlu hedeflediği taban ittifakını kurmayı sağlarsa çok zor bir işi başarmış olacak. Böylesine bir sonucun 2019'da 3 ay aralıkla gelen 2 seçim galibiyetinin bile ötesinde bir hikaye yaratma potansiyeli var. Ve 2024'ün 2019'dan bir ciddi farkı var, olası bir olumlu sonucun ardından 1 Nisan 2024 itibariyle İmamoğlu'nun önünde el freni olabilecek bir muhalefet aktör grubu bulunmuyor artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder