8 Eylül 2011 Perşembe

Vilnius'tan Kısa Kısa...

Olmadı... Evet, 1/18 ile üçlük atan Kerem Tunçeri'nin topu kullanması doğru değildi. Evet, Emir Preldzic'in 5 saniye hatasını yapması büyük hataydı. Peki, maçı buraya getirmek doğru muydu?

Fransa öyle bir takımdı ki, 40 dakika boyunca oyun konsantrasyonundan kopmamak lazımdı. Çünkü, rakibi böyle bir iniş-çıkış yaşadığında affetmezdi Fransızlar. Nitekim öyle de oldu. Tıpkı Polonya maçındaki gibi 3.çeyrekte çöktük. 10-0'lık seri bizi geri dönüşü olmayan bir yola soktu... Üstelik bu durumun sebeplerinden biri hakem değildi.

 Kırılma anının yaşandığı o sekansa gelene kadar yaptığımız top kayıpları çok can sıkıcıydı. Genelde top kaybı sayısını  2 ile çarptığınızda çıkan rakam kadar potanızda sayı görürsünüz Fransa karşısında. Ancak milli takımın top kaybından doğan sayı yemeyi minimize etmesi Fransa'nın istediği tempoyu yakalamasını engelledi. Böylece skor açısından oyunda kalmayı başardık. Tony Parker ve Nicolas Batum'u birebir savunmada sıkıntı yaşamasak öne bile geçebilirdik.

Mağlubiyetten sonra herkesin dilinde 'gard sıkıntısı' vardı. Ben milli takıma karşı asla körü körüne saldırgan bir tavır takınılmaması gerektiğini düşünürüm. Orhun Ene ve Enes Kanter konusunda da böyleydi düşüncem. Ancak PG konusunda maalesef iyi şeyler söylemek mümkün değil. Daha kadro açıklandığında sıkıntı olacağı belliydi. Zaten Ender'den istikrarlı bir performans beklemek yanlış. Elinden gelenin en iyisini yapıyor ancak maalesef kalburüstü bir takımın ilk beş gardı olabilecek bir oyuncu değil. Kimi maçlarda kenardan gelerek ekstra oynamasına söyleyecek lafım yok, ama takıma verip verebileceği katkı da o kadar.

Kerem Tunçeri'de ise Litvanya maçındaki çarpışmadan sonra adını koyamadığım bir şeyler var. Formsuzluk desen yalan, isteksizlik desen yalan, ne desen yalan.  Ancak son üç maçtır kötü oynadığı aşikar. Takım onun eksikliğini fazlasıyla hissediyor. Preldzic ve Hido'nun uğraşları ise sadece kısa vadede katkı sağlıyor. Orhun Ene'nin bu konuda çaresiz olduğu ise Ender'i dün ilk beşte başlatmasından belli oluyor. Ve istemesem de aklım iki hafta öncesine gidiyor, Doğuş ve Barış Ermiş'in kadrodan çıkarıldığı günlere...

Yine hesaba kitaba kaldık, yolumuza rahat devam etme şansımız varken. Ancak enseyi erken karartmamak  gerektiğini de tecrübe ettik birkaç gün öncesine kadar. Polonya maçı hariç, savunma konusunda üst seviyedeydik ve oyunun kontrolünü belli başlı bölümler hariç bütün maçlarda elimizde tuttuk. Almanya ve Sırbistan karşısında önümüzde olimpiyat için çok kritik bir 80 dakika var. 1 galibiyet bile duruma göre yetiyor gruptan çıkmaya. Ancak yine işleri -Büyük Britanya gibi- başka takımların eline bırakmamak gerek. Oyuncular bunun farkında ve 2 maçı da kazanıp çeyrek finale çıkacaklarına inanıyorlar. Hadi bakalım...

Kubilay ARSLAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder