28 Eylül 2011 Çarşamba

Eurobasket'in Ardından-2



İspanya ve Fransa'dan bahsetmiştik, Rusya ve Makedonya ile devam edelim...


Rusya: 1993'ten beri katıldıkları her turnuvayı birkaç istisna hariç hep üst sıralarda tamamlayan bir takım Rusya. Ancak son 4 yıldır gidişatın böyle devam etmesinde David Blatt'ın katkısı es geçilemez. Ülkemizde Efes Pilsen deneyimiyle kötü bir iz bırakan Blatt, Rusya'da bunun 180 derece tersi bir performans gösterdi. Savunma ağırlıklı bir takım olup, düşük skorlu maçlar oynayan Rusya'dan bile zevk almamı sağlayan bir basketbol oynattığı aşikar. Oyuncuların değil takımın sivrildiği bir sistem yaratan Blatt daha ne kadar takımın başında kalacak bilemiyorum ama onsuz Rusya böylesine bir basketbol sergileyemez, bunu biliyorum.

Sert savunmasıyla rakiplerine kök söktüren ve akışkan hücum eden bir takım görüntüsü çizdi Ruslar... 1'e 1 oyunun hücum sistemlerinde egemen olmaması, bol bol pas yaparak potaya gitmeleri kuşkusuz seyircilere keyif verdi . Örneğin diğer takımlara göre çok daha fazla back-door pas denediler ve bunda da başarılı oldular. Oyun içinde Kirilenko ve Khryapa gibi liderlerinin olması da çarkların daha rahat işlemesine katkı verdi. Mozgov'un pota altında katkı vermesi ve Shved gibi ekstra performanslar Blatt'in işini kolaylaştırdı.

Gelecek yıl olimpiyatlara gitmek için eleme oynayacaklar, ancak şanssız sakatlıklar yaşamazlarsa Londra vizesi alacaklarına kimsenin şüphesi olmasın.

Makedonya: Hani bazı olaylar için 'Anlatılmaz yaşanır' denilir ya işte Makedonya için de öyle.. Tam bir zafer öyküsü... Şans eseri Makedonları bu yaz erkenden takip etmeye başladım. Eurosport'un yayınladığı hazırlık maçlarında Makedonya'yı bol bol izlemem takımı daha yakından tanımama ve Eurobasket süresince ne yapacağını merakla beklediğim takımlar listesine Makedonları katmama sebep oldu. Aslında izlediğim hazırlık maçlarında pek de iç açıcı bir görüntü yoktu. Antic'in eline bakan, pota altını hiç kullanmayan, turnuvayı üst noktalarda bitirmesi mümkün olmayan takım görüntüsü yerini 1 ay içerisinde adını tarihe altın harflerle yazdıracak bir başarı öyküsüne bıraktı...

Takımda kenetlenmenin, inancın soyut kavramlardan çıktığını gördük hep birlikte. İlk tur gruplarında eski Yugoslavya ülkelerine karşı -özellikle kendilerini ayrı bir ülke olarak kabul etmeyen Yunanistan'a karşı- ayrı bir motivasyonla oynadılar ve uzatmada kaybettikleri Karadağ maçını saymazsak grubu namağlup bitirdiler. Çapraz gruptan gelen Slovenya ve Finlandiya'yı geçip, Rusya'ya son topta kaybettiler. Aslında buraya kadar gelişen olaylar 'sürpriz' olarak ifade edilebilirdi. Ancak çeyrek finalde Litvanya'ya karşı oynadıkları maç ve gelen yarı final işleri apayrı bir boyuta taşıdı.

Makedonya'da teknik ekibe ya da oyunculara turnuva öncesinde '2.tura yükseleceksiniz.' dense ' Zaten hedefimiz de bu.' cevabı gelirdi muhtemelen. 'Rusya'ya son topta kaybedip 2.olarak çeyrek finale yükseleceksiniz.' dense olası cevap ' Çok zor ama inşallah.' olurdu. 'Çeyrek finalde ev sahibi Litvanya'yı yenip yarı finale çıkacaksınız.' cümlesi karşısında ise 'Dalga mı geçiyorsunuz bizimle?' cevabı kaçınılmazdı.

Bu efsanevi dördüncülükte aslan payı Bo McCalebb'e ait. Skor gücüyle, deliciliğiyle, her şeyiyle, tam bir lider oldu Makedonya'ya. Onun oyunda olduğu zamanlar takım daha bir güvenle oynadı, eller titremedi çünkü işler zora girdiğinde herkes yardıma gelecek bir McCalebb olduğunun farkındaydı.

Ancak Makedonya için McCalebb ne kadar liderse, Pero Antic de o kadar 'x-factor'dü. Onun hücumda efektif olduğu, şutlarının girdiği günlerde daha akıcı oynadı Makedonlar. Dış şut üzerine kurulu oyunları kimi yerlerde onları sıkıntıya soktu, pota altını domine etmese de, o bölgede etkili olabilecek bir uzunları olsaydı, belki çok daha ileri gidebilirlerdi.

Makedonya'ya bir de teşekkür... Türkiye'nin erken elendiği Eurobasket'te destekleyecek bir takım oluverdiler ve yaşadığımız hayal kırıklığını bir nebze gidermeyi başardılar. Makedonya belki de ilerleyen turnuvalarda bu seviyelerde istikrarlı bir şekilde kalamayacak ama katıldığı her organizasyona renk katacakları kesin.

Kubilay ARSLAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder