1 Eylül 2011 Perşembe

İlk Günün Ardından

Liglerin bitiminin ardından bize ağız tadıyla tatil yaptırmayan Eurobasket 2011 dünkü maçlarla başladı. Sonuç olarak bakıldığında pek sürpriz yoktu ancak oyun olarak sürpriz boldu.

Güne İspanya-Polonya ile başlamayı düşünüyordum ancak sağolsun hem İspanya'nın isteksizliği hem de Ntv Spor'un koyduğu şifre -bu duruma yazı sonunda değineceğim- 2.çeyrekten itibaren Sırbistan-İtalya maçına dönmeme sebep oldu. İyi ki de oldu. Günü kapattığımız Litvanya- Büyük Britanya maçının ardından en keyifli maçtı. Zaten Eurobasket resmi sitesi tarafından 'günün maçı' seçilen bir karşılaşmadan daha azı beklenemezdi.

İtalya aslında maça hızlı başlamıştı. Kötü oynadığında çekilmeyen Teodosic bunda en büyük etkendi şüphesiz. Ancak 2.çeyrekten itibaren özellikle Milan Macvan önderliğinde geri dönen Sırplar devreye 6 sayı farkla önde girdi. İkinci devrede de İtalya'nın farkı kapattığı sekanslar olsa da Sırbistan maç boyunca düzenini korumayı başardı.

İtalya, potansiyeli yüksek bir takım olduğunu, son Avrupa 2.sine zaman zaman zor anlar yaşatmasından dolayı, göstermiş oldu. Ancak koç Piangiani'nin Siena'daki sistemini İtalya'ya oturtabilmiş olduğunu pek sezemedik. Bu durum ilerleyen yıllarda değişir mi, bilinmez. 3.çeyrekte alan savunması üzerinden geri dönüşleri takdire şayandı ancak Sırbistan gibi her oyuncunun ne yaptığı belli olan bir takımı deviremediler. Bugün Almanya ile oynuyorlar, kaybederlerse işleri zora girecek. Hücumda sıkıntıları yok ancak savunmada istikrar yakalamaları gerekiyor.

Sırbistan ise bildiğimiz gibi. Teodosic oynadı mı onlar da oynuyor. Maç içerinde yaşanan iniş-çıkışları çok iyi idare ediyorlar, bu da onları başarıya götürüyor.

Türkiye-Portekiz maçına kadar ne yapayım derken, uzatmaya giden Karadağ-Makedonya maçı piyango gibi oldu. Ex-Yu turnuvasında iki takım hakkında da belli başlı fikirlerimiz olmuştu ancak Makedonya'da Bo McCalleb'in kadroya dahil olması çok şey değiştirmiş. Dış şut üzerine kurulu olup, en büyük skor silahı Pero Antic olan takımdan daha düzenli hücum eden bir takım görüntüsü vardı. Yoksa kaliteli uzunlara sahip Karadağ'a direnmeleri imkansızdı.

Gelelim 12 Dev Adam'a... Şimdi hiç Portekiz ikinci sınıf takım ayaklarına girmeyin. Verilen sinyal gayet iyiydi.  Bir kere İspanya'yı gördükten sonra takımdaki heves, istek üst seviyedeydi ya da ben İspanyolların ardından göz yanılması yaşadım. Fark açıldıktan sonra da gösterilen arzu pozitif bir not. Bir başka pozitif not ise Enes ve Emir'in performansı. Enes'in iyi performansı, özgüveninin  artması ve Ömer Aşık'ın diri kalması açısından önemliydi. Preldzic ise point forvet görevinde eksikliklerini iyice gidermiş gibiydi.

Ancak İzzet ile ilgili aynı şeyleri söylemek imkansız. İlerleyen yıllarda milli takımda bol bol forma giyecek, orası kesin ancak sırf buna alışması için Eurobasket'te oynaması -üstelik kadroda sadece 2 PG varken- çok yanlış. Zaten kendisi de maç içerisindeki 2 air ball'u ile bunu kanıtladı.

Portekiz maçını kazasız belasız atlattıktan sonra Panevezys'de ilk gün Litvanya- Büyük Britanya maçı ile kapandı. Yukarıda da belirttiğim gibi ilk günün açık ara en iyi maçıydı. Score-board'ın gidişatı seriler üzerinden oldu. İsteyen şuradaki linkten play-by-play'e girip daha detaylı inceleyebilir. Ancak maçın sonunda seyirci desteğiyle kazanan taraf ev sahibi oldu. Takımlara geçersek...

Büyük Britanya'yı Twitter üzerinden takip ettiğim kadarıyla çok öven oldu ancak bu durumun uzun vadeye yayılamayacağını belirtmekte fayda var. Yukarıda linkteki box score'dan Luol Deng'in aldığı süre bilgisi bile Britanya'nın durumunu anlatmaya yetiyor. Freeland ve Clark sayı olarak Deng'e yardımcı oluyor gibi gözüküyor ancak büyük resimde işler hiç de öyle değil. Deng aldığı sürenin yanında topu getiriyor, oyunu düzenliyor, her şeyi yapıyor. Ne kısalardan ne de uzunlardan bu konuda yardım yok. Savunma konusunda yaşadıkları sıkıntılar cabası. Atletizm özellikleri gayet iyi, ama turnuva onlar için Deng'in nefesi gittiği yere kadar gidecek.

Litvanya'da galibiyetin anahtarı Deng'i durdurmaktı, bunu gelecek yıl Türk Telekom'da forma giyecek Simas Jasaitis ile sağlamaya çalıştılar. Pek başarılı oldukları söylenemez, Deng 25 sayı buldu. Aslında savunma konusundaki sıkıntı bütün takımda vardı. 69 sayının 67'sinin 4 oyuncu üzerinden geldiği İngiltere'de bu 4 ismi durdurmada sıkıntı çektiler. Elbette oyun planları bunun üzerine, tempolu oyuna dayalı ancak İspanya gibi, Türkiye gibi rakiplere karşı ters tepebilir, benden söylemesi.

Savunma konusunda eleştirdik Litvanyalıları ama hücumda ellerine su dökülemez. Jasikevicius'un Litvanya'da başka oynadığını bilmeyen kalmadı. Hücumun akışında en önemli oyuncu olduğu şüphesiz ancak en kritik oyuncu değil. Lavrinovic'in 3.çeyrekte oynamadığında nasıl tıkandıklarını gördük. Bu direk olarak savunmalarını da etkiledi. Savunma kaynaklı hücum diye genel geçer bir tabir vardır ya Litvanya bunun tam tersini yapıyor: Hücum kaynaklı savunma...

Son olarak Jonas Valanciunas'ın sadece 4 dk. almasına çok şaşırdım. Türkiye'de -biraz da zorunluluktan- Enes'i kazanmaya ekstra bir özen gösteriliyorken, ülkesini U19'da Dünya Şampiyonu yapmış bir oyuncunun 4 dk. alması çok yanlış.


NOT: Ntvspor'un dün uyduda aniden şifre girmesine denilecek pek bir şey yok. FIBA kaynaklı falan olduğu söyleniyor ama bu açıklama bana pek inandırıcı gelmiyor, üstelik diğer ülkelerdeki yayıncıların şifreye girmemesi gibi, önümüzde birçok örnek varken. Ha, sorun oldu mu hayır. İnternetteki arkadaşlar sayesinde şifre yine kırıldı. Ancak Ntvspor'un bunu tam maçların ortasında yapması çok tatsız oldu.

Kubilay ARSLAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder